06.12.2017
Yazı: Haluk Damar
İllüstrasyon: Saydan Akşit
Melodileri çok güzeldi. Akorları çok sıra dışıydı. Renkleri, ritmik setleri ve müziğindeki ruhani tavır benzersizdi. -Randy Weston
Caz tarihinin en önemli piyanistlerinden birisi olan Thelonious Monk'u anlamak için, Monk'un gelişim sürecinin başlarında yer alan çok önemli iki detaya dikkat etmek gerekir. Birincisi New York şehri, ikincisi ise Manhattan da bulunan ve Bebop caz janrının temellerinin atıldığı Minton's Playhouse kulübüdür.
Thelonious Monk henüz üç yaşında iken New York'un İspanyol ve siyahi göçmen mahallesi olan San Juan Hill'e taşınır. Caz tarihinin birçok efsanesine direk etki etmiş bu mahalle bir konservatuar olarak hayal edilebilir. Mahalleye hayat veren sakinlerin tamamı bir enstrüman çalmaktadır ve çocukların da bu geleneği devam ettirmesi beklenir. Zaten 1920'li yılların New York'unda çocuklar için çok da fazla oyun alanı bulunmamaktadır. Bu sebeple Monk, daha çocuk yaşlardan itibaren orkestraların içerisinde yer almaya başlar. Kız kardeşi piyano, abisi keman, kendisiyse trompet çalmaktadır. Bu çocukluk deneyimlerinin Monk'un müzikal gelişimine çok etki ettiği su götürmez bir gerçektir. Çünkü ileride bir efsane olacak olan Thelonious Monk'un kendi stilini yaratma sürecinin başlangıcı çocukluk tecrübelerine dayanmaktadır.
Bir caz müzisyeninde bulunması gereken bütün özellikleri taşımaktaydı. Duyduğunuz anda Monk'a ait olduğu anlaşılabilen bir stili vardı. Bu caz müziğine çok kişisel bir yaklaşımdır. -Billy Taylor
Thelonious Monk her zaman kendi istediğinin peşinden giden bir caz piyanisti olmuştur. Monk, meşhur olamadığı yıllarda kendi istediğini çalardı. Bu dünyaca meşhur olduğu yıllarda da böyle oldu. -Barry Harris
Thelonious Monk 1940'lı yılların başlarında Harlem’de bulunan ve cazın bebop janrını mükemmeliyete taşıyan kulüp olarak bilinen Minton's Playhouse da piyanist olarak yer aldı. Sürekli olarak beraber çalma fırsatı bulduğu müzisyenler arasında Dizzy Gillespie, Charlie Parker, Kenny Clarke ve Charlie Christian gibi efsaneler vardı. Minton's Playhouse'un sahibi Charles Minton, sendikacı geçmişi ve iş becerileri ile 1930'lar cazına direk etki yapmış bir müzisyen ve iş adamıdır. Finansal olarak zorluk çeken birçok müzisyeni Minton's Playhouse çatısı altında gerçekleşen provalara davet etmiş ve bunun neticesinde hem yeni bir janrı hem de efsanevi müzisyenleri caz tarihine armağan etmiştir. Minton's Playhouse'un en dikkat çeken konseptli ise müzisyen düelloları idi. Roy Eldridge. Ben Webster, Lester Young, Hot Lips Page gibi efsaneler birbirlerine meydan okuyorlardı. Hatta Dizzy Gillespie'ın ustası Roy Eldridge ile giriştiği ve uzun saatler sonrasında ustasını yendiği bir düello caz tarihinin en güzel hikayelerinden birisidir.
Böyle bir ortamda elbette dahiler daha da parlayacaktı. Yazının başında da ifade ettiğim gibi Thelonious Monk'un bir dahi olduğu en başından beri belli idi. Fakat asıl iş Monk'un kendi duyduğu müziği aynı biçimde dinleyicisine aktarmayı başarabilmesinde yatıyordu. Monk bunun yolunun sürekli olarak yaratmaktan geçtiğini fark etti. Ne de olsa 1940'lı yıllarda, caz kulüplerinde çokça çalınan melodiler sonrasında başka müzisyenlerin albümlerinde yaratıcısına kredi verilmeden kullanılabiliyordu. Monk'un sürekli olarak yaratıcı kalmayı istemesi, kendisini rahat hissettiği bir ifade biçimi olmasının yanında aynı zamanda bir kendini koruma mekanizması idi. Bu yaratıcı düşünce sisteminin ışığında ilk kaydını 1944 yılında Coleman Hawkins Quartet ile gerçekleştirdi. Hawkins, Monk'un dehasını anlayan ilk müzisyenlerdendi ve kendisine her fırsatta destek vermekten kaçınmazdı. Monk, bir grup lideri olarak ise ilk kaydını 1947 yılında efsanevi Blue Note plak şirketine yaptı. Bu kayıt tamamen emprovize bir teknik genelinde şekilleniyordu.
Monk'un kaydettiği bütün albümlerin yaratım süreci canlı çaldığı kulüplerdeki tecrübelerinden geliyordu. 1951 yılının Ağustos ayında yaşanan bir olay bu döngüyü tamamen tersine çevirecekti. New York polisi içerisinde Thelonious Monk ve Budd Powell'ın bulunduğu bir arabayı aramaya yeltendi. Arama sonrasında Powell'a ait olduğu inanılan yasaklı maddeler bulundu. Monk, yakın arkadaşı Powell'a karşı tanıklık etmeyi reddedince New York polisi Monk'un kabare lisansını iptal etti. Bunun neticesinde Monk 1949 dan 1954 yılına kadar New York da canlı çalamadı. Bu sebeple Monk 50'li yılların başlarını şehir dışında bulunan caz kulüplerinde çalarak ve kayıt yaparak geçirdi. Blue Note plak şirketi ile olan kontratı 1952 yılında sona eren Monk, bir başka efsanevi plak şirketi olan Prestige Records'a geçti. Burada Sonny Rollins, Max Roach ve Art Blakey ile birlikte caz klasikleri kaydetti.
Monk'un New York gece hayatına dönüşü ise tam manası ile muhteşem oldu. 1957 yılının başlarında kabare lisansı yenilenen Thelonious Monk, East Village da John Coltrane ile birlikte sahne almaya başladı. Bu ikiliye basta Wilbur Ware, davulda ise Shadow Wilson eşlik ediyordu. Bu quartet'in sahnede ortaya koduğu müziğin eşsiz olduğu sürekli olarak ifade edilir. Fakat Monk ve Coltrane'in plak şirketlerinin aynı olmaması sebebi ile bu East Village performanslarının çok çok azı kaydedilebilmiştir.
Thelonious Monk 1962 yılına gelene kadar, yirmi yılı aşkın kariyerinde kaydettiği albümlerden çok canlı çalarak efsaneleşen bir müzisyen olmuştur. Fakat bu tespit 1962 yılında Columbia Records'a katılması ile tam tersine dönecektir. Columbia Records o yıllarda caz tarihinin tartışmasız en önemli prodüktörü Teo Macero'yu bünyesinde bulundurmaktadır. Macero, Miles Davis, Charles Mingus, Dave Brubeck gibi dâhilerin prodüktörüdür. Monk'un da Macero'nun büyüsüne kapılması uzun sürmez. 1963 yılında Macero'nun prodüktörlüğünde, iki yıldır kendisine eşlik eden stüdyo müzisyenleri ile "Monk's Dream" isimli albümü kaydederler. Bu albümde Monk'un yol arkadaşları basta John Ore ve davulda Frankie Dunlop'dur. "Monk's Dream" Thelonious Monk'un müzikal yaşamı boyunca en çok satan albümü olmakla kalmaz, Monk'u hak ettiği üne ve şöhrete kavuşturan albüm olma özelliğini de taşır.
Monk, Miles Davis'in tam tersidir. -John Coltrane.
Thelonious Monk cazın tam olarak anlaşılması çok zor ama bu çabaya değebilecek nadir karakterlerinden bir tanesidir. Asla politik bir figür olmamış, asla istemediği bir müzikal oluşumun içerisinde yer almamıştır. Hedefi daima kendi duyduğunun peşinden gitmek olan bu silahşoru efsane yapan en önemli özellik ise asla kendi yaratıcılığından ödün vermemesidir.