17.03.2021
Yazı: Cansu Çubukçu
Yazarlıktan yönetmenliğe, görüntü yönetmenliğinden kurguculuğa sinemanın çeşitli disiplinlerinde çalışmalarda bulunan Rok Biček, 17. Akbank Kısa Film Festivali “Belgesel Sinema” bölümünün konuklarından. Slovenya asıllı sinemacı, 10 yıl süren çekim sürecinin ardından Locarno Film Festivali’nde yarışan Druzina’nın (The Family) ekseninde, birikimlerini festival takipçilerine aktaracak.
1985 yılında, o zaman Yugoslavya olarak adlandırılan Slovenya topraklarında, Novo Mesto kentinde doğan Rok Biček, Ljubljana Üniversitesi’nden mezun oldu. “PoEtika” adlı film akademisindeyken çektiği Dan v Benetkah ve Lov na race adlı öğrenci filmleri sayesinde sinema endüstrisine adım attı. PoEtika’nın kurucusu Janez Lapajne ile ilk uzun metrajı Razredni sovraznik’i (Class Enemy) kaleme alırken, polemik yaratabilecek içeriğinden dolayı fazla başarı elde edeceğini düşünmemişti. Fakat beklenenin tam tersine, konu başlığının evrenselliği ve doğal işleyişiyle hem yurtiçi hem yurtdışında büyük bir başarı yakaladı ve Biček’i, Slovenya’nın en çok sayılan modern yönetmenleri arasına yerleştirdi.
Biček, Venedik Film Festivali dâhil pek çok uluslararası festivalden ödül ile dönen filminde, 13 yıl öncesinde şahit olduğu trajik bir olaydan esinleniyor. Filmde, bir lise öğrencisinin intihar etmesinin ardından yeni gelen öğretmeni bu olaydan sorumlu tutan sınıf arkadaşları, okulda bir ayaklanma başlatıyor. Class Enemy, eğitim sisteminin zaaflarına değinmesi ile izleyici nezdinde “Another Brick in the Wall” etkisi taşıyan bir yapım.
Yönetmen 2016 yılında, yeni kurduğu yapım şirketi “Cvinger Films” ile, Sara Kern’ün 73. Venedik Film Festivali’nde prömiyer yapan kısa metrajı Scerno, Orlo!’nun (Good Luck, Orlo!) yapımcılığını üstlendi. Aynı yıl Cvinger Films’in portfolyosunda, Luka Stanovnik ile Rok Luksik’in yönetmen koltuğuna oturduğu, meşhur atlet Gal Jakic’in hayatını konu eden UP yer edindi.
10 yıllık bir emeğin meyvesi: “Druzina” (The Family)
İlk uzun metrajından 4 yıl sonra, bir aileyi 10 sene boyunca mercek altına alan ve konseptiyle Richard Linklater’ın meşhur Boyhood filmini andıran projesine noktayı koydu Rok Biček. Druzina (The Family) adlı uzun metraj belgesel; “Öz babanız, anneniz ve erkek kardeşiniz zihinsel engelle mücadele ederse, aileniz için nasıl istikrarlı bir yaşam yaratabilirsiniz?” sorusu üzerinden anlatısını kuruyordu. Odaktaki Matej Rajk isimli genç henüz ergenlik çağında, fakat kendi ailesini kurma ve doğacak çocuklarına daha iyi bir yaşam kurma gayesiyle inişli çıkışlı bir sürece adım atmaktaydı. Filmin Boyhood’dan en temel farkı ise merkezine oturttuğu ailenin kurgu değil, gerçek olmasıydı.
Matej’in ergenlik yıllarından genç yetişkinliğe geçiş sürecini bire bir aktaran belgeseldeki karakterler; tüm çatışmaları, karmaşaları ve duygusal zaaflarıyla seyirci karşısına çıkıyor. Belgesel ve kurmaca sinemanın kesişim noktasındaki “cinéma vérité” stili, olağan dışı durumları rutin kılıyor ve seyirciyle karakterler arasına belli bir mesafe döşüyor. Kamera âdeta Rajk ailesine yardım etmeye çalışıp, eli kolu bağlı kalan bir komşu rolünü üstleniyor. Üstelik Biček, kurguda çizgisellikten kaçıyor ve hayatın dağınıklığını teknik unsurlarla da yansıtıyor. Verdiği bir röportajda filmin alışılagelmedik yapım süreciyle ilgili bir soruya şu sözlerle cevap veriyor yönetmen: “[Class Enemy ve The Family’ye] aynı şekilde yaklaştım. Fakat biri senaryo ile şekillendi, diğeri hayatla.”
Locarno Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası Ödülü’ne layık görülen The Family; Saraybosna, Amsterdam ve daha birçok festivalde övgülerle karşılandı. Sunduğu anti kahraman portrenin işçi sınıfı ve işlevsiz ailelerle ilgili stereotiplerine meydan okuduğu söylendi, Biček’in şefkatli ve ahlaki yargılardan kaçınan sinemasına dikkat çekildi. Cineuropa’dan Vladan Petković, yetersiz yaşam koşulları ve sağlık hizmetlerinin bürokratik komplikasyonları nedeniyle filmi Rumen Yeni Dalga Sineması’nın örneklerine benzetirken; Variety’den Jay Weissberg “The Family’i izlerken Philip Larkin'in This Be the Verse şiirini ve anne babanızın hayatınızı nasıl mahvettiğiyle ilgili ilk mısrasını anımsamamak imkânsız.” yorumunu yapmıştı.