Reha Keskin doktora derecesini 2024’te İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Anabilim Dalı’ndan aldı. Geç Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi modern tiyatro, Ermenice tiyatro, edebiyat sosyolojisi, toplumsal cinsiyet çalışmaları ve çağdaş sanat akademik ilgi alanları arasında yer alıyor.
“her vakit iki şey arasında bir çatlak oluşabilirdi” isimli proje ilhamını da adını da Leyla Erbil’in 2011’de İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan Kalan adlı eserinden alıyor.
Kalan adeta “hatırlama hastalığına” tutulmuş, doktorların türlü ilaçlarla hatırlayıp durmasını engellemeye çalıştığı Lahzen adlı karakterin anlatıcılığında yakın Türkiye tarihinin kayıplarla yüklü toplumsal şiddet olaylarını ve Lahzen’in bu olayları hatırlama biçimlerini odağına alıyor. Bunu kimi zaman mitlere ve kutsal kitaplara kimi zaman tarih metinlerine atıfla kimi zaman da şiirlerden, şarkılardan, filmlerden alıntılarla metinler arası bağlar kurarak çok katmanlı bir yapı eşliğinde aktarıyor.
Arta kalanın anlatıcılığında “tanıklık” ve “hatırlama sorumluluğu” üzerine düşünmeye, bu kavramların “hakikat arayışı” ile bağını irdelemeye kapı aralayan bir metin Kalan. “her vakit iki şey arasında bir çatlak oluşabilirdi” de tam da bu kavramlardan yola çıkarak sanat yapıtlarına dair bir ilginin peşine düşüyor.
Kalan’da Lahzen bir anıyla ve bu anının ana karakteri, çocukluk arkadaşı Rosa’yla arıyor
“hakikat”i, “hakikat”ini:
“rosa’yı neden isterim tanımanızı
bu metnin hakikatinin özünün rosa’yla ilişkisi olabileceği düşüncesinden
gerçi insanın hakikatinin bulunabileceğini sanmasam da pek
onu aramaya çıktığımı itiraf etmeliyim size sevgili okurlar
günah çıkartır gibi
bir insanın günah çıkartırken bile söylediklerine inananlardan değilken
yazmak böyle bir şey belki de
hakikat diye bir şey olamayacağının bilinciyle
hakikatin öznellikte mi olduğunu
sorumlulukta mı
insanın en temel varlığının kayboluşuyla yitip gittiğini mi
toplumla senin yaratılışın oluşun arasındaki ipliklerde mi gerili durduğunu
düpedüz özgürlükte mi olduğunu bilmeden
sözcüklerden örülü bir metin
hakikati ne olabilir bu metnin
metnin içeriği
metnin içeriği
metnin içeriği
yazarın yakıştırmasıyla
hakikati ele geçirme çabasından başka
ne olabilir
ele geçirilemez olduğunun bilinci
yazarın hakikati
yazdığı metin mi
metnin hakikati
yazarın özü mü
tözü mü
hakikatin metni
yazarınki mi
ne olursa olsun
bu şimdiden
tıka basa şüpheyle doldurulmuş kuyudan çıkmak için
çocukluğa
daha da dibe
toprağın altına inip binip göreceğim.”
Anlatıcı/yazar “hakikat”in bulunamayacağının bilgisiyle çıkıyor hakikat arayışına ve sanatçıya, esere, biçime dair akla takılan sorular bırakıyor. Sonra başka sorular ekleniyor bunlara: Sanat yapıtları nasıl hatırlar, nasıl hatırlatır, hakikate yönelmede sanat yapıtı nerede durur, sanat yapıtları geçmişle gelecek arasında nasıl bağlar kurar ya da hangi çözülmelere, kırılmalara yol açar?
Kalan’da Lahzen’in “çocukluğa” “daha da dibe” indiği, Rosa’yı hatırladığı an “çat” sesiyle imlenen bir kırılmaya işaret eder:
“kalem kutumu evde unuttuğum o musibet gündü ki
rosa’nın “çat” diye kalemini ortadan kırıp yarısını bana
uzatarak
al, dediği ve
kişisel tarihime o “çat” sesini kazıdığı gün
sanki bugünümü hazırlayan
dünya yurttaşlığını önüme bir erek olarak öneren ses
o “çat” sesi gelene kadar
kalem dilenmek zorunda kalışım sınıf arkadaşlarımdan
güvenerek onlara
bütün
yan sırada
ön ve arka sırada oturan canciğer arkadaşlarımdan
[…]
içinde sünni, musevi, isevi’ler de olan arkadaşlarımdan
[…]
dilendim ikinci kalemlerini
ben olsam canımı verirdim sizin için bilirsiniz diye inledim
öyle bellemiştim arkadaşlığı
ben salak ben ah
hera’lar dolusu yüzler karşısında
çıkmaza düşmüş bir kızcağız
ilk apori’siyle karşı karşıya kaldı”
İşte bu an, bu apori, bu çıkmaz yol, Lahzen için bir duyumsama anıdır. Onun hem toplumla hem de 6-7 Eylül Pogromu sonrası bir daha göremediği Rosa’yla, farkını ve de bağını duyumsadığı andır. Kendisini üzerine inşa ettiği hikâye de tam buradadır. Bundan sonra hatırladığı her olayda bu “çat” sesi kulaklarında çınlayacaktır. Bu kırılma anlatının kapatamayacağı bir “çatlak”a sebep olur. Yaşanan an ile hatırlanan an arasında, inkâr ile kabul arasında, bastırma ile dışa vurma arasında, kayıpla kalan arasında, unutma ile hatırlama sorumluluğu arasında… Öyleyse “her vakit iki şey arasında bir çatlak oluşabilirdi”.