Filiz Ağdemir
Filiz Ağdemir, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim bölümünde Lisans öğrenimini, aynı Üniversite’de, Kültür Yönetimi yüksek lisans öğrenimini tamamladı.
2006- 2010 seneleri arasında, Santralistanbul Çağdaş Sanatlar ve Enerji Müzesi'nde,
2011-2012 seneleri arasında, İş Bankası Müzesi'nde
2012-2016 seneleri arasında da, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, BeşiktaşJK Müzesi, İBB, TÜBİTAK, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi gibi kamu ve özel kurumların kültür ve sanat departmanlarında ve projelerinde yöneticilik yaptı.
2007 yılından itibaren Kültür, sanat ve araştırma dergi ve dijital platformlar için yazılar yazdı.
2017 yılından itibaren ise, Müze Eğitimi, Kültür Sanat, Teknoloji, Oyunlaştırma, Sahne ve Gösteri Sanatları Deneyim Tasarımı ve dijital alanlarda yeni nesil projeler üreten Tinkerstudioworkshop'un kurucusudur.
Re-Body
Kaos, kozmos ’un tersi, düzensizliktir. Kaos beraberinde karmaşa ve belirsizlik üretir.
Bu karmaşaya karşı Salutogenese kavramı- sağlığın oluşma mekanizması- bir başka deyişle iyileşme mekanizması, devreye girer.
Fizik bilimden alınan Resilience (esneklik- mukavemet) kavramı ile insan bedeni kapasitesi olarak ele alındığında, Re- body olarak kavramsallaştırılabilir ve yeniden inşa edilebilir. Resilience kavramı, insan bedeni üzerinden araştırıldığında, başına gelen zorluklar karşısında, olumsuz yüke dayanabilmesi ve kaotik durum ortadan kalktığında veya sürdüğünde, bedenin kendini geliştirerek, yeni biçimlerde devam edebilmesi mümkün olabilir.
Zorluklar karşısında, yeniden deneyebilme gücü, dayanıklılık, toparlanabilme, iyileşme kapasitesi, kendine yeni yollar bulabilme, yaratıcı bir biçimde geri gelebilme, sonsuz var olabilme esnekliği, yeniden yaratabilme, engel olunamaz yaşam gücü, gibi birçok anlama gelen Resilience kavramı, bugün mimarlıktan psikolojiye, ekolojiden sanata, insana ve doğaya dair birçok alanda kullanılmaya başlanan, çok yönlü bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnsanlık tarihinin kendisinin bir Resilience hikayesi olduğu iddia edilebilecekken, kavramın gün geçtikçe güçlendiği ve varlık alanının fark edildiği de söylenebilir. Resilience, psikoloji biliminde 1990’lardan itibaren konuşulmaya başlandıktan sonra, 2000’li yıllarda mimari, ekoloji, sanat ve daha birçok alanda da bir araştırma konusu haline gelmiştir. Marcus Aurelius’un ‘zihnin, faaliyetlerini engelleyen her şeyi amacına ulaşan bir başka şeye dönüştürmesi ve uyarlaması’ olarak tanımladığı kavram, insanoğlunun ve bedeninin içkin niteliklerinden biri olarak görülebilir. Resilience, aynı zamanda öğrenilebilen bir yetenektir. Resilient olmak, kabul etmek ile başlayan bir süreci beraberinde gerektirir. Söz konusu kabul, bir sınırın varlığını da anlamak, onu görmek ve sorumluluk almaktır. Bedenin kapasitesi, varlığını sürdürme üzerine yol almaktadır. Bu noktada beden esner, bağlantılar kurar, değişir ve nihayetinde yaşayabiliyorsa, dönüşmüş olur. Gerçekçilik niteliği ve somut varlığı bunu mümkün kılan en önemli etkenlerdir.
Aristo’ya göre altın oran ya da uyum prensibi, fazla olmama ve sınırlarını bilme ile mümkündür. Sınırlı olma, eylemsellik veya icra edebilme yeteneği insan bedenine, tüm olasılıkları görebilme ve deneyebilme kabiliyeti getirir. Beden burada aslında kendi varlığını gerçekleştiren bir mekanizma olarak hareket eder.
Resilience, insanın varoluşundan bu yana bedenin sahip olduğu kadim ve içkin bir niteliğidir. Beden insanın düşünce ve fizik dünyasında tıpkı bir ara yüz gibi hem dolaşıma hem de salınıma olanak vermektedir. Bedenin sınırları, belirsizliklere ve kaosa karşı psikolojik ve fizik sınırlarında gidip gelirken, Resilience kapasitesi bu esnemeyi temsil etmektedir. İnsan bedeni yeni denemeler ve olasılıklar için referans noktası, aynı zamanda da kaynaktır. Bedenin bu üstün yeteneği, kaosa ve yaşamda sürekli değişen ve zorlaşan koşullarda ortaya çıkmaktadır. Bu yaşamsal salınımda olan insan için bedenin sınırları, aynı zamanda henüz keşfedilememiş Resilience sınırıdır. Her zaman var olmanın bir yolunu bulmuş insan, bunu, bedenin anda ortaya çıkan kaynakları ile yapabilmektedir. Adaptasyon ve değişebilme kapasitesiyle beden, kendini sınırlarını bilerek ve buna göre hareket ederek, yeniden üretebilen uzamlara, araçlara ve yeteneklere sahip olur. Sınırlar, olasılıklar ve dünyalar, düşünce, duygu ve fiziksellik arasında bedeni esneterek re-body oluşturmaktadır.