Ceren Yıldırım
Ceren Fitnat Yıldırım, 1989 yılında Ankara’da doğmuştur. TED Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra lisans eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde tamamlamış, bu süreçte bir yıl Valencia Politeknik Üniversitesi’nde değişim öğrencisi olarak eğitim görmüştür. Lisans eğitiminin ardından bir süre Güney Ege’de yaşamış ve bu dönemde doğa ile uyumlu, ekolojik malzemeleri temel alan tasarım yaklaşımlarını yeni teknolojik üretim biçimleriyle birleştirme üzerine yoğunlaşmıştır. Bu ilgi alanlarını geliştirmek amacıyla Barcelona Institute for Advanced Architecture’da (IAAC) bir yıl süren yüksek lisans programına katılmıştır.
Yurtdışında bulunduğu süre boyunca, Earthship Biotecture ve Cal Earth gibi ekolojik yapı gruplarının şantiyelerinde kısa süreli eğitimler almıştır. Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli permakültür ve bütüncül tarım çiftliklerinde doğal yapı inşaatlarında önce gönüllü olarak, ardından ekip üyesi sıfatıyla çalışmıştır.
Sanat ve tasarıma olan ilgisini çizim, cam ve seramik alanlarında derinleştiren Yıldırım, bu doğrultuda “Fitnat” isimli kendi markasını kurmuştur. Pandemi döneminde, Başkent Üniversitesi Müzecilik ve Sanat Tarihi Yüksek Lisans Programı’nı tamamlamış ve tez çalışmasında “Ekolojik bir malzeme olan pişmemiş toprağın sanat ve mimaride dünü ve bugünü” başlığı altında, işlenmemiş toprak malzemenin sanat, mimarlık ve yeni teknolojiler bağlamındaki potansiyellerini ve geleceğini araştırmıştır. Bu süreçte konuya ilişkin çalışan kişi, grup ve kolektiflerle iletişim kurarak kapsamlı bir yaklaşım geliştirmiştir.
2021 yılında iki arkadaşıyla birlikte Poçolana Works isimli kolektifi kurmuş ve bu grup ile toprak mimarisi ve toprak sıva resim üzerine ortak üretim süreçleri yürütmüştür. 2023 yılında Poçolana Works, Herkes İçin Mimarlık Derneği iş birliğiyle Kahramanmaraş’ta birçok katılımcının emeğiyle gönüllü olarak gerçekleştirilen Süperkerpiç Çocuk Kitaplığı projesinde yer almış ve bu projenin yürütücülerinden biri olarak katkı sağlamıştır.
Müzecilik yüksek lisans programı sırasında geliştirdiği tez çalışmasını bir sergiye dönüştürme fikriyle Açık Diyalog İstanbul ve Akbank Sanat iş birliğiyle gerçekleştirilen Çağdaş Sanat ve Küratörlük Programı’na katılmış ve bu programdan “Yeryüzü Bedenim” isimli sergi projesi ile mezun olmuştur.
2023 yılından itibaren Başkent Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nde, 2024 yılından itibaren ise TED Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nde anlaşmalı öğretim görevlisi olarak temel tasarım dersleri vermektedir. Akademik kariyerinin yanı sıra Poçolana Works ve Herkes İçin Mimarlık Derneği ile yürüttüğü kolektif projelere ve müzecilik alanındaki kişisel araştırmalarına deva etmektedir.
Yeryüzü Bedenim
‘Yeryüzü Bedenim’ sergisi insanın doğa ile olan ilişkiselliği bağlamında estetik müdahalelerin çevreye olan etkisinin araştırıldığı yapıtlarla bir keşif ve sorgulama alanı açıyor.
Vadi İnsanları arkalarında başka hiçbir iz bırakmadılar. Vadi’ yi ellerinde son derece gevşek, okşarcasına tuttular. Yürüyüşleri bile yumuşacıktı…”
-Ursula LeGuin, Hep yuvaya dönmek1
‘Yeryüzü Bedenim’ sergisi insanın doğa ile olan ilişkiselliği bağlamında estetik müdahalelerin çevreye olan etkisinin araştırıldığı yapıtlarla bir keşif ve sorgulama alanı açıyor. Sanat ve mimarlık arasındaki ilişkilerle tinde izler bırakan ekolojik hikayeleri keşfetmeye yönelik bir eylemselliği ön planda tutarak, kadim yerel ve doğal bilginin dönüştürücü gücünden yararlanarak, yeni anlamsıllaklar oluşturmak bu serginin konusunu teşkil etmekte.
Bu keşif sırasında sanatımıza ve mekanlarımıza mikro kosmosta yeniden bakarak, belki de makro kosmosta değiştirebileceklerimize dair yeni bilgi ve tartışma alanları da ortaya koyacağız.
Sergide seçilen eserler; yeryüzünü aynı zamanda kültürel bir olgu olarak algılayan insan için; her şeyden önce doğanın kendi bedeninin bir kozası, doğada bıraktığımız yapılar ve sanatın ise bedenimizin uzantıları olduğunu hatırlatıyor.
Sanat, doğanın güzelliğini kutlayarak, gücünü ve kırılganlığını göstererek insanlara çevrelerini benimsemeleri ve korumaları için ilham verebilir; yalnızca bir yapma süreci değil, yeni dünyalar kurmayı da getiren bir yaratma süreci olarak görülebilir. Dünyayı her algılayışımızda ona sahip çıkıp, anlamlar verir, kendimizi de tanıyabileceğimiz şekilde zihnimizde yeniden dünyalar yaratırız. Doğayı kendimizden başka bir şey olarak görmemiz ve ötekileştirmemiz hesaplanamaz şekilde kendimizi de ötekileştirmemiz gibi bir kısırdöngüye yol açmıştır2. Oysa doğa ile ilişkimizin anlamlarını irdelemek doğaya farklı şekillerde dokunmaya imkân verebilir. Doğa, biçimlerinin güzelliğiyle bizimle diyalog kurarken; bizler de doğayı yüklediğimiz anlamlarla kültürel varlıklara çevirerek onunla bir diyalog kurabiliriz. Estetik düşünce yoluyla doğayı dolaysız olarak duyumsamamız sayesinde bu kısırdöngüyü kırabiliriz.
İnsanın doğasını şekillendirmesini içeren mimari üzerine, insan ve yapıları arasındaki sınırsızlık için Johann Georg Sulzer3, “Usta inşaatçı, gerçek okulu olan doğaya saygı duymalıdır. Düzenlenmiş her beden bir binadır” demiştir. Mimarlık çok yönlü şekilde duyulara hitap ederek yeryüzü ve varlık hakkında zengin anlamlara yol açarken ekoloji de sonsuz varlıkların çok katmanlı ilişkileri ve sürekli değişimlerini inceler. Değişken bir estetik, ekolojik bir sistem gibidir ve mimarlık bu değişken estetik ve malzemeler ile uyumlu olabildiği sürece anlamsal olarak zenginleşir. Bulunduğu yerin özellikleri, ruhu, malzemesinden beslenerek şekillendirilen mekânlar bu uyumu kuvvetlendirir. Böylelikle yapı tek başına, bitmiş, kapalı bir nesne değil, kurduğu zengin ilişkilerle çevresini de sürekli değiştiren bir bedene dönüşür. Önemli olan herhangi bir zaman ve mekân kesitinde her canlının varlığına imkân sağlayan çevreye saygılı olabilmek, mimariyi ve çevreyi maddi nesne ve malzemeler olarak görmekten çok, yaşantısal nitelikleriyle görmek; yeryüzünü ve yapılarını bedenimizin bir uzantısı olarak hissedebilmektir.
Doğanın kendi halindeliği, çevre estetiğini gözeterek onunla olabildiğince uyumlu temasımız ve bıraktığımız izler, ve son olarak beden ile yeryüzü arasındaki ilişkileri izleyen bir yürüyüş halinde akan bu sergide sanatlarını çevre etiği ve estetiğini duyumsayarak icra eden, çevre sorunları üzerine düşünürken yerel kaynaklar ve malzemelerle, yaratıcı ve ilham verici çözümler üreten sanatçıları bir araya getiriyoruz. Çevre algısı üzerine fark yaratmaya çalışan insanlardan öğrenmeyi, düşüncelerini paylaşmak, yolculuklarını ve sanatlarını anlatmak istiyoruz.
Kaynakça:
- Le Guin, U.K. (2019). Hep Yuvaya Dönmek. (C. Yardımcı. Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları (Orijinal Çalışma Basım Tarihi 1998)
- Erzen, J.N. (2019). Üç Habitus: Yeryüzü, Kent, Yapı (3.baskı). İstanbul: YKY Yayınları. Kitabında Jale Erzen’in ekoloji ve estetik üzerine düşünceleri bu proje için ilham kaynağı olmuştur.
- Ekolojide Estetik. https://www.yapibiyolojisi.org/ekolojide-estetik/