Zeynep Burçoğlu (İzmir,1989) 2011 yılında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2012 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi- Mimari Tasarım Yüksek Lisansı Programı’nda yüksek lisans eğitimine başladı. Eğitiminin ikinci yılında mimar olarak çalışmaya başladı. Farklı ölçek mimari projelerin tasarım, ruhsat, uygulama projelerinde ve şantiyelerinde görev aldı.
2022 yılında Kadir Has Üniversitesi- Tasarım Yüksek Lisansı- Küratoryal Çalışmalar Modülü’ne kabul aldı. 1950- 1960 yıllarında Türkiye’de süreli yayınlarda sanat eleştirisi üzerine tez çalışmasına devam ediyor. Akbank Sanat- Açık Diyalog 5. Çağdaş Sanat ve Küratörlük Programı’nı tamamladı. Mimar olarak edindiği mesleki deneyimini küratörlük ve sergi tasarımı alanına taşımayı hedefliyor.
Eski her büyük şehrin, neredeyse temeli atılırken açılmış lağımının, ana lağımının yanı sıra, büyümenin, her zaman daha çok istemenin yavaş yavaş oyup açtığı bir düş döküntüsü, istek artıkları yatağı vardır. Beyoğlu böyle akaklardan biridir. Bir düşkünlük söylencesidir.’’
B. Karasu- Bir Söylencedir Beyoğlu-Lağımlaranası Ya Da Beyoğlu, Metis Yayınları
Bu sergi, edebi ve mimari yapıların hem kolektif hem de bireysel hafıza üzerindeki etkilerinden izler bulmayı amaçlamaktadır. Tarih boyunca, bireylerin ölümle mücadelesi geride kalacak eserler bırakmalarını teşvik etmiştir. Fiziksel yapılar, günlük ihtiyaçları karşılamanın ötesinde, varlık, dayanıklılık ve dünyaya yerleşme gibi kavramlara da işaret etmektedir. Mekânın tasarlanması ve gerçekleştirilmesi (inşası) ilk bakışta mimari söylemi ve inşaat endüstrisini çağrıştırsa da mekân teorisi üzerine disiplinler arası araştırmalar, binaların ve yapılı çevrenin toplumsal yaşam üzerindeki etkisini gösterir (Berger, 2022).
Fiziksel mekân ve bellek arasındaki etkileşim nedeniyle yapılı çevre, kişisel deneyimlerde önemli bir rol oynar (Bachelard, 1994; Eiguer 2013; Ricoeur, 1992). Şehirler, kamusal alanlar, binaların hafıza ile olan ilişkisi ve temsil kapasitesinin yanında temel, duvar, kapı, temel, çatı, eşik gibi temel yapı elemanları ve hatta yapı malzemeleri kolektif hafıza ve kişisel deneyimlere bağlı anlamlar ve çağrışımlar taşır. Bu sergi yapısal elemanların edebi metinlerde nasıl tasvir edildiğini inceleyerek, günlük yaşamımız, bilinçaltımız ve kolektif hafızamızla nasıl entegre olduklarına odaklanmaktadır. Kolektif hafıza ve diller temel, duvar, çatı, eşik, altyapı, kapı gibi yapısal terimlerle nasıl ilişkilidir? Bu yapısal terimler edebiyatta hangi sembolik anlamlar ve çağrışımlar için kullanılmıştır?
‘’İmgeler nasıl kelimelere dönüşür? Gözümüzle gördüğümüzü sözlü olarak betimleyebilir miyiz? İmgeler kendilerini görsel ötesi yollarla ne şekilde ifade eder, hafıza ya da hayal gücü gibi farklı şekillerde yapılandırılmış bilgi araçlarına hitap ederek mi?’’
Philostratus the Elder, Images [Imagines/Eikones]- Michael Squire (2012)
Sergi, edebiyatın tasvir ve anlatım gücünü görsel sanatlarla birleştirerek, ifadeler içine saklanan örtük anlamların izini sürüyor. Hem dünya genelinde hem de Türkiye’de giderek artan kutuplaşma ve sert politikaların arasında, yaşam biçimlerinin küçük nüanslarla nasıl günlük hayata sızdığını veya saklanmış olanın hangi fırsatlarda açığa çıktığını keşfetmeyi amaçlıyor. Bu arayış, Bilge Karasu’nun tamamlayamadan aramızdan ayrıldığı Lağımlaranası ya da Beyoğlu kitabından esinlenerek başladı.
‘’İmgeler, kültürün entelektüelliğin ve sanatın birleştiği bir kavşak gibidir. Bu da metnin bir şeyi olduğu gibi görmek ve bizde bıraktığı etkiye göre yorumlayarak görmek arasındaki çatışmayla olan yakın ilişkisini açıklamaktadır. İmgelere verdiğimiz görsel tepki sadece bir doğaçlamadan mı ibaret yoksa öznel hayal gücümüzün (imgeyi görme eyleminin zihnimizde bıraktığı izlenim-phantasia) bir ürünü mü?’’
Abstraction and Imagination in Late Antiquity- Onians,J. (1980)
Bilge Karasu’nun Beyoğlu Anlatısında Örtük Öteki Olmanın İzlerini Aramak
‘Sınırları yönetim sorumlularının haritalarında, dosyalarında, kütüklerinde kalsın. Bize gerekli olan, ölçüleri değil, kendi. Milyonlarca insan ölçüsünde gür akan, çamurlu, pırıltılı seli.
Rastgele bir çukurundan, bir yanından, kaldırım ya da kapısından girebiliriz söze. Bu akıntının ortasında, bu sellenişte, hangi tek noktanın önemi olabilir? Adı olabilir?’
B. Karasu- Bir Söylencedir Beyoğlu-Lağımlaranası Ya Da Beyoğlu, Metis Yayınları
Bilge Karasu Türk post modern edebiyatının kurucularından sayılıp, felsefe ve edebiyat alanlarında ürettiği eserler ulusal ve ulusal arası anlamda kabul görmüş bir düşünür ve yazardır. Kendisi Rum bir anne ve Yahudi bir babanın çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Beyoğlu anıları daha çok çocukluğu ile ilişkilidir. Çünkü annesi ile beraber Ankara’ya taşınmak zorunda kalmışlardır. Kendisi hem azınlık hem queer bir yazar olmakla beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslaşma sürecindeki ideolojik iklim göz önüne alınırsa kamusal personasını kimliğindeki farklılıkları dışarıda bırakarak edebiyat üretmiş ve böyle kabul görmüştür. İsrail olan adını 18 yaşına gelince Bilge olarak değiştirmiş hem cinsiyetsiz bir isim hem de kökenlerinin kuvvetli bir şekilde sembolize eden adından vazgeçmiştir.
Karasu hayatı boyunca gerçekleştirmek istediği Beyoğlu projesini tamamlayamadan ölür. Karasu'nun cümleleri, çeşitlilik, çatışma, yerinden edilme ve aidiyet arayışı gibi temaları kapsayan Beyoğlu'nu keşfetmek için benzersiz bir pencere sunmaktadır. Karasu’nun ifadelerinde bulunan avlu,çukur, köşe, çatlak, lağım gibi terimlere bakıldığında saçaklanarak bizleri dönemin politik iklimi, Beyoğlu’nun fiziksel ve sosyal yapısı, günlük yaşantısı, görülenler ve görülmeyenler, saklananlar ve dışarı taşanlar ile ilgili çok fazla bilgi ve kişisel deneyimle karşılaşmanın kapısını aralamaktadır.
‘’Pera- Beyoğlu’nun tipik azınlık kimliklerini nasıl aynı anda hem saklayıp hem açığa çıkardığını inceleyeceğim. Karasu’nun Lağımlaranası’nda açıktan açığa kendi etnik kültürel kimliğine işaret etmemesi, yazarın bu anlatılardaki benlik inşasında belirleyici olmuş baskıyı akla getirir. Aynı zamanda Karasu’nun çizdiği başkalık topografyası tam da bu yokluk üzerinden okunaklı hale gelir. Karasu’nun anlattığı Beyoğlu, açıkça belirtilmemiş olsa da Türk milliyetçiliğinin kurduğu mekânın ötekileri tarafından mesken tutulmuş farklılık içeren bir yerdir. Karasu’nun Lağımlaranası’nda hatırladığı çocuk, eskiden gayrimüslim azınlıkların yaşadığı çok etniseli bu yere ait olmasıyla işaret eder. ‘’
Ü. Gökberk- Hafıza Kazısı- Bilge Karasu’nun İstanbul’u, Walter Benjamin’in Berlin’i, Metis Yayınları
Kaynakça
- Bachelard, G. (1992). The Poetics of Space (M. Jolas, Trans.). Beacon Press. (Original work published 1958)
- Berger, V. (2023). From spatial forms to perception: Reassessing Georg Simmel’s theory of space. TheAmerican Sociologist, 54(1),123–146.
- Eiguer, A (2004). The Unconscious of The House. Dunod Press.
- Gökberk, Ü. (2021). Hafıza Kazısı Bilge Karasu’nun İstanbul’u Walter Benjamin’in Berlin’i çev: Kübra Kelebekoğlu, Metis Yayınları
- Karasu, B. (1999).Lağımlaranası Ya Da Beyoğlu, haz: Füsun Akatlı, Metis Yayınları
- Mucignat,R (2013). Realism and Space in The Novel, 1795-1869: Imagined Geographies. Ashgate Publishing
- Onians, J. (1980) ‘Abstraction and imagination in late antiquity’, Art History, 3, 1–24
- Ricoeur, P. (2006). Memory, history, forgetting (K. Blamey & D. Pellauer, Trans.). University of Chicago Press.
- Squire, M. (2012). Philostratus The Elder, Images (Imagines/Eikones)- (Third Century CE). In D. Newall, G.Pooke (Eds.), Fifty Key Texts in Art History. Routledge