1981 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Eskişehir’de tamamladı. 2005 yılında Lisans eğitimini Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik bölümünden mezun oldu. 2011 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel sanatlar Fakültesi Seramik ve Cam Tasarımı bölümünde Yüksek Lisans eğitimini 2014 yılında ise yine aynı üniversitede sanatta yeterlik eğitimini tamamladı. 2010 yılında Nottingham Trent Üniversitesinde Erasmus değişimi ile altı ay süre ile sanat ve tasarım eğitimi aldı. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik bölümünde akademisyen olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Misafir, Derrida’nın Misafirperverlik (Of Hospitality) kitabında ele alıp farklı sorularla meseleyi şekillendirip, dönüştürerek etraflıca tartıştığı bir kavramdır.
Gelen’ e; yabancı olsun olmasın; ister Göçmen, ister davetli yada davetsiz ziyaretçi olsun; bir başka ülkenin vatandaşı yada değil, hayvan yahut tanrısal varlık, canlı yada ölü kadın veya erkek: her tür belirlemeden önce, her tür kimlik tespitinden önce gelen’e…. Jacques Derrida
Derrida “Misafir” (Guest) kelimesini ilk olarak farklı dillerdeki anlamları üzerinden değerlendirirken, yabancı, misafirperverlik, davet gibi benzer kökenlere sahip kelimelerle de ilişkilendirmektedir.
İlk olarak Misafir kavramını Türkçe’de kullandığımız anlamları üzerinden değerlendirebiliriz. Misafir kelimesi birincil anlamda değerlendirildiğinde; bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelen kimse, konuk olarak tanımlanır. Ancak Misafir olgusu taşıdığı geniş anlamla ben ve biz olarak ifade ettiğimiz herşeyi içine alır. Derrida’nın da bu bağlamda etraflıca ele aldığı anlam çözümlemeleri, misafir kavramını tarihsel, politik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve etik kavramları da kapsayan çok katmanlı bir olguya dönüştürür.
Misafirlik aslında kişisel bir pratik olmaktan daha çok kültürel bir olgu olarak geniş bir alanı kapsamaktadır. Misafirlik, bireylere sunulan bir rol, kültürler için bir tutum ve davranış kurallarının bütünüdür. Misafir olma hali ev-ev sahibi ve misafir penceresinden farklı deneyimleri-hikayeleri barındırır. Bahsettiğimiz “ev-ev sahibi ve misafir” ilişkisi, tüm bu detaylar ışığında serginin de temelini oluştururken, bu deneyim bugünlerde güncelin tamda içerisine bir gönderme yapmaktadır. Uluslararası platformda sınırların çizilmesi ile birlikte kimilerinin vatandaş kimilerinin ise misafir olarak adlandırılması; yani “göçmenlik meselesi”… Bu konu bugünlerde Afganistan'daki savaşın etkileriyle tekrardan gündeme gelmiştir. Binlerce Afgan’ın farklı ülkelere gitmek için harekete geçmesi, misafir olma hali ile sıkı bir bağ kurmuştur. Bu durum; toplumun ve mevcut iktidarların farklı bakış açıları ekseninde, misafirin kimlik arayışı ve ait olduğu yerin neresi olduğu meselesini sıklıkla sorgulamaktadır.
“Eşiğin aşılması davetli için olduğu kadar ziyaretçi içinde hep bir ihlal olduğuna göre ve hatta ihlal olarak kalması gerekiyorsa, bu fazla adım ve ihlal ne anlama gelir?” (Dufourmantella, 2020, s. 67)
Jacques Derrida bu kimlik arayışı ve aidiyet konusunda bir eşikten söz ederek, bu eşiğin sınır olma halini üzerinden misafirlik deneyiminin bir saldırı mı, yoksa mutlak bir beraberlik mi olduğunu sorgular. Aynı yerde, ayrı rollerde, bir arada olanın farklı "misafir" olma halleri… Bu durum misafir ve ev sahibi olma rollerini adeta karmaşıklaştırmıştır. Misafirlik olgusu, hem misafir, hemde ev sahibi açısından bir sınır aşımı deneyimi halini almıştır. Çünkü misafir, ev/yurt/coğrafya gibi farklı mekan kurgularında bir kültür, medeniyet ve güven mekânı bulmaya çalışmaktadır. Bu durum bizlere hem kabul edilişin hem de rededilişin hikayesini anlatmaktadır.
Misafir olgusu taşıdığı geniş anlamla sınırların sorgulanmasına dikkat çekerken, yalnızca ülke ve mekan sınırları yada sınır ihlalleri ile kısıtlı olmayıp, yasal-ahlaki ve kişisel olguları da kapsamaktadır. Misafir kavramının temsiliyetindeki bu geniş iktidar alanı ev sahibi ve misafir arasındaki net ayrımı giderek zorlaştırmaktadır.
Misafir olma hali üzerinden oluşan farklı bakış açıları, hem ev sahibi, hem de misafir tarafından sorgulanan bir sınır aşımı deneyimine dönüşmüştür. Bu deneyimde ev sahibi ile misafir arasındaki eşiğin nerede olduğu? misafir olma halinin bir saldırı mı, yoksa mutlak bir beraberlik mi? olduğu soruları sıklıkla sorulmuştur.
Misafir kavramı üzerinden kurgulanan bu sergi, misafirin kim olduğu /olmadığı, ne tür sosyal gerçekliğe sahip olduğu, neleri/ kimleri kapsadığı, sınırlarının nerede olduğu gibi sorgulamalar yaparak, bu kavramı görünür-görünmez yönleri ile değerlendirmekte ve misafir olma halini (durumunu) sorgulayan bir deneyim alanı oluşturmaktadır.