1969 yılında Adapazarı’nda dünyaya geldi. İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nden 1992 yılında mezun oldu. Sanat tarihi dersleri aldı. İnşaat sektöründe Mekanik Tasarım Mühendisi olarak çalıştı. Bu arada tasarım eğitimi aldı. ABD, LA’e gitti ve Dubai, Katar, Şangay’da bulunan uluslararası projelerin tasarım, mühendislik ve proje yönetiminde çalıştı. Halen Türkiye’de Kurumsal İletişim ve Marka Yönetimi yapmaktadır. Kasım 2021’de “Geleceğin Dünyasına İvmeyle” adlı yeni medyayla ve konvansiyonel üretim yapan karma sanatçıların sergisini YTÜ Tarihi Hamam Binasında sergiledi. Roman yazarı olan Alemdar’ın ilk romanı “Araf Çocukları” 2010’da, “Cinnet Bahçeleri” 2015’te yayımlandı. Kendine ait bir bloğu bulunmaktadır. www.esrefalemdar.com
Modern ertesinin kâhin yazarlarından J. G. Ballard 20. Yüzyılın ikinci yarısında bilim kurgu denilenin uzak galaksilerde ve dört sıfırlı yıllarda aranmaması gerektiğini, bilim kurgunun yaşamımızın en orta yerinde olduğunu söylerken bu tuhaf yeni yaşamın insani diye bildiğimiz ve asal saydığımız değerler kümesini darmadağın edeceğini şöyle işaret etmişti.
Gelecek sıkıcı olacak. Gezegenin varoşlaşması devam edecek
ve bunu ruhun varoşlaşması takip edecek.
Ballard bir paradigma kaymasından bahsediyordu. Ona göre, ABD dâhil dünyadaki tüm banliyölerin ve varoşların alt yapı eksiklikleri, ulaşım zorlukları, kent merkezlerinin kalabalıklığı, işsizlik ve suç oranlarının yüksekliği, uyuşturucu kullanımının yaygınlığı modern ertesinin liberal ekonomik toplumunda ortaya çıkacak bireysel ve toplumsal patolojilerin kaynağıydı. Çağdaşı Guy Debord’un modern ertesi için öngördüğü “Gösteri Toplumu”nu daha patolojik olarak hayal eden Ballard, asal insani değerlerden uzaklaşmanın süreceğini ve ivmeyle ilerleyen emsalsiz bir yeni teknolojiyle birleşerek, insanı yepyeni varoluşsal krizlere sürükleyeceğini iddia ediyordu. Bu yeni dünyanın sorgulayan bireyi sanki beyin hummasına yakalanmış ve gözlerini bambaşka bir diyarda açmış gibi hissedecekti. Burada tüm açılar yamuk olduğundan kâbusumsu bir nitelik genel karakter olacaktı ve her şey gerçeküstü gibi görünecekti. Kurgu hakikatin yerini alacaktı. Bu ters yüz edilmiş bir dünyaydı.
Tüketim toplumunun gideceği yeri bir distopya gibi gören Ballard gerçekleşen tüm rüyalarda olduğu gibi bunun da geriye rahatsız edici bir boşluk hissi bırakacağını düşünüyordu. Modern ertesinin “izm”lerden bunalmış sakinleri için idealler, inançlar ve ideolojiler artık yoktu. Bunların yerini gösterme kültürünü besleyen vitrin yaşamlar almıştı. Herkes bir şeylere sahip olduğunu göstermek, göstererek doyuma ulaşma peşindeydi. Ballard’ın boş ruhlu insanları, sahip oldukları gelip geçici metayla bir doldur boşalt döngüsü içinde kendilerini dolu ve tam hissediyorlardı. Bu doldur – boşalt tam bir sürdürülebilirlik haliydi ve ekonomiyi de döngüde tutup daima besliyordu. Debord’’un tüketim toplumu modern ertesinde sürgit çalışan bir devridaim makinesi haline gelmişti.
Küreselleşmenin yaygınlaşmasıyla beraber tüketime yönelik ve medya aygıtlarıyla pompalanan tek tip bir yaşam her yerde görünür oldu. Fitness merkezleri, estetik ameliyatlar, konsept mağazalar, namlı restoranlar, evler, bedenler, yüzler ve daha pek çok arzu odaklı şey göstermek için; büyük gösteri için var oluyordu. Marka ve stil yeni putlardı. Sosyal medya bütün bunların cereyan ettiği en popüler mecra haline geldi. Sanallığın sergilendiği sanal bir dünyada metanın insan üzerinde yarattığı büyüsel etkiyle beraber “göstermek”, “göstererek yaşamak” zirveye tırmandı. “Anı yaşamak” yüceltilerek geleceğin ve geçmişin didiklenmesi engellenmeye çalışıldı. Sorgulama kaygı bozukluklarına yol açtığından iyi değildi. İnsanları hasta ediyordu. Ancak anı yaşama tavsiyelerine karşın ruhlar yine de bir şekilde bozuluyordu ve tüketim toplumu “terapi toplumu”, “prozac toplumu” gibi adlarla anılıyordu. Bu gidişatın içinde “kişisel gelişim” adlı yeni bir sektör insanları yeni düzene uyumlandırmaya çalışıyordu. İnternet, sanal gerçeklik, yapay zekâ ve robotik teknolojileri insanın kendi bedenine nasıl müdahale edeceğine yönelik öngörülerde bulunuyordu. Uzak galaksilerde ve uzak bir geleceğe konumlandırılan bilim kurgu artık yaşamlarımızın içindeydi. Bu teknolojilerin insanı dönüştürme ve evriltme özelliği, insanın salt doğada ve oradaki hammaddelerle yarattığı önceki ekosistemdekilerden oldukça farklıydı.
Tam orta yerinde olduğumuz bu yeni yaşamda tıpkı Ballard’ın dediği gibi vasatlık olağanlaşıyor. Görelilik ululanarak saçma olan öne çıkabiliyor ve yadırganmıyor, lümpen ve bayağı olan yücelebiliyor ve bu şaşkınlık yaratmıyor. Dayanaksız bir özgüven tüm bunlar için yeterli.
Yaşadığımız toplumlarda eğilim belirleyiciler ve meta üreticilerinin tercihleri yaşamın koordinatlarını belirliyor. İncelikli ve derinlikli olanın, etik ve ahlaki olanın, entelektüel olanın pazar payı düşük olduğundan geri plana itiliyorlar. Hatta ilgiye layık bulunmuyorlar. Medya kurgu gerçeklikler yaratmak için kullanılıyor. Her şeyin görelileşmesi, asal doğruların ve iyilerin yamultulabilmesine olanak tanıyor. Bu koordinatlarda eğitim tekdüze ve niteliksiz hale gelirken, internet bilgi kirliliğine ve manipülasyonlara açık bir ortam olarak hizmet veriyor.
Bunca bozulmanın içinde tarihte pek çok kez karşımıza çıkan bir figür olarak “paçoz” yeniden beliriyor. Özgüveni tam vasat, vasatlaşmanın egemenliğinde ünlü, etkin ya da güçlü olabiliyor. Banal ve çakma olduğu halde yücelebiliyor ve hatta hakiki olanın yerini alabiliyor. Toplumda çok önemli yerlere gelebiliyor ve geniş kalabalıkları kendisine çekip güç merkezi, cazibe merkezi olabiliyor. Ballardian yaşam, yüce paçozu mümkün kılıyor.
Ana kurguların altında kişisel kurgular yaratarak yaşayan daha küçük çaplı vasatların sayısı da oldukça yüksek. Özellikle sosyal medya aygıtları böylesi kişisel yüceliş hezeyanlarına hizmet ediyor. Modern ertesinin yeni referanssız ortamı bireyin derinliğine ve niteliklerine bakılmaksızın odağa yerleşmesine, merkezde olmasına izin veriyor. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” mottosuyla Warhol’un bahsettiği starlık dileyen herkese nasip oluyor.
Paçoz konusu ve bu tür yozlaşma komşu devlet Rusya’nın entelijansiyasını geçmişte ve günümüzde oldukça meşgul etmiştir. Rusya’da tarihin çeşitli dönemlerinde ortaya çıkmış bu karakter gerçek entelektüelin karşısında nitelikli olanı kuşanan sakil bir tiptir; “çakma”dır. Nabokov’un, Dostoyevski’nin, Gogol’un kendi kültürlerine özgü buldukları ve Batıda bulunmadığının altını çizdikleri bu tip Rusça’da “poshlost” olarak adlandırılır. Yazar ve düşünür Alev Alatlı Batı’nın da dikkatini çeken poshlost’un günümüzde ortaya çıkan “özgül paçoz”la ilintili olduğunu söylüyor. Nobokov bu karakterin özelliklerini,
“sahte bir önemlilik, sahte bir güzellik, sahte bir akıllılık,
sahte bir çekicilik, yoz bir içeriksizlik”.
olarak sıralıyor. Alatlı’ya göre paçozluk
“astronomisiz kozmoloji, matematiksiz teknoloji, biyolojisiz çevrecilik, notasız müzik ve tarihsiz siyaset”
demektir.
Sergimiz tüm bu sözü edilen vasatlara ve vasatlaşmaya, vasatlaşmanın normalizayonuna ve vasatın kendini yüce ilan edebilmesine odaklanmıştır. Bayağılaşmanın yücelişinin yansımaları, toplumu ve insanı etkilemesi, paçozun ve paçozluğun olana bitene kayıtsızlığı, metaya ve hazza dönüklüğü, beğenileri, sahteliği, cüretkârlığı ve hezeyanları sergide işlenir. Vasatlığın nasıl bir şey olduğu, günlük yaşamımızda nerede durduğu, toplumu nasıl etkilediği, vasatın zihninin kıvrımlarında dolaşan sanatçıların yapıtları aracılığıyla izleyiciye sunulmuştur.
Böylesine güncel bir sığlaşmayı anlamak ve dinamiklerini keşfetmek için sanat bir elçi olabilir. Ters yüz edilmiş; referansları kaybolmuş, normları yok olmuş, gerçekliği yamulmuş, referanssız bir dünya yerine başka bir dünya nasıl olabilir hep birlikte sorgulayabiliriz.
Yaşam, inceliklerle bezenmiş bir niteliğe büründüğünde daha güzeldir. Sığlaşmanın yarattığı bu “yeni” dünya asıl gerçek olmayan dünyadır.
Daha iyi bir dünya kurulabileceğine inanıyoruz.
*J.G.Ballard – ( 1930 – 2009): Yazar
* Guy Debord – (1931 – 1994):
Sitüasyonist Hareketin kurucularından, yazar
*Alev Alatlı – (1944- …) Yazar, Düşünür
*Vladimir Nabokov – (1899 – 1977) Yazar