15.03.2019
Röpartaj: Sasha Demir
İllüstrasyon: Saydan Akşit
İsrail’in önemli kadın yönetmenlerinden Elite Zexer, 15. Akbank Kısa Film Festivali’nin bu yılki uluslararası yarışma jürilerinden biri ve Deneyimler bölümünün konuğu. Zexer festival kapsamında, Sundance Film Festivali dahil toplam 16 ödülü bulunan, uzun metraj filmi Sand Storm ve iki kısa filminin gösterimlerinin yanı sıra deneyimlerini paylaşacağı bir masterclass gerçekleştirecek. İsrailli yönetmen Zexer’e, Oscar adayı olan filmi ve sinemasal yolculuğu hakkında merak ettiklerimizi sorduk.
Oldukça ilginç bir kariyeriniz var. Kimya okudunuz ve bir bilim insanı olmayı hedeflerken Los Angeles’a taşındınız ve film sektöründe çalışmaya başladınız. Sonrasında kısa filmler, ilk uzun metrajınız ve uluslararası ödüller geldi... Sizin için bilimden sinemaya geçiş aşamasında kırılma noktası ne oldu?
Spesifik bir kırılma noktası yoktu. Bilim çalışmalarım sırasında, her zaman düşündüğümün aksine, hayatımı bir laboratuvarda geçirmenin gerçek rüyam olmadığını fark ettim. Dönemin büyük kısmını sinematekte geçiriyordum ve kendimi, ekranda gördüğüm şeylere çözdüğüm fizik problemlerinden daha yakın hissediyordum. Bir yapımcı olan akrabamıza ulaştım ve o da beni onunla bir film setinde zaman geçirmem için davet etti ve bu değişimi gerçekten isteyip istemediğimi görmemi sağladı. Sinema dünyasını içine adım attığım ilk dakikada sevdim ve bir daha arkama bakmadım.
Sinema kariyeriniz 10 yıl önce Take Note isimli kısa filmle başladı. Film bir kadını ve onun hikâyesini merkeze alıyor. İlk filminizi yapmak için size ilham veren şeyler nelerdi? Şimdi dönüp baktığınızda, bu hikâyeyi başka bir yaklaşımla anlatmayı tercih ediyor misiniz?
Take Note’u kendi askerlik dönemimde yaşadıklarımdan yola çıkarak oluşturduğum karakterler ve hikâyeleri üzerine kurdum. Bugün o filmi yapacak olsaydım tüm açılardan farklı bir şey olur muydu emin değilim. O filmi çekeli 12 yıl oldu ve bu sürede hem sinemacı hem insan olarak değiştim ve büyüdüm. Ama o zamanlar bu filmi yapmış olduğum için memnunum. O zamanlar olduğum kişinin bir parçası, dürüst ve vermek istediğim mesaja sadık bir film. Hala onunla gurur duyuyorum.
2010 yılında, bir bedevi kasabasında geçen ve 10 yaşında bir kıza odaklanan kısa film Tasnim’i çektiniz. İlk uzun metraj filminizde de aynı topraklara bu kez farklı bir hikâyeyle döndünüz ve İsrail’in Oscar adayı oldunuz. Farklı bir ülke ve kültürde film çekme deneyimi nasıldı? Ortama nasıl uyum sağladınız?
Kesinlikle harika bir deneyimdi. Orayı uzun zamandır ziyaret ettiğim ve on yıldan fazladır oradaki kasabalarda birçok harika arkadaş edindiğim için ülkeyi çok farklı bulduğumu söyleyemem. Fazlasıyla hoş karşılandım ve kendimi hep evde hissettim.
Bir röportajınızda Sand Storm filminde kendi muhafazakâr tabiatları sebebiyle gerçek bedevilerle çalışamadığınızı okudum. Bunu başarmış olsaydınız filme nasıl etkileri olacağını düşünüyorsunuz?
Filmde birçok Bedeviyle çalıştım. Filmi gerçek Bedevi kasabalarında çektik ve ekibimizde Bedeviler vardı. Bir Bedevi çevirmenimiz, kültürel danışmanımız, aktörler ve figüranlarımız vardı. Benim için bir yönetmen ve yazar olarak en önemli şeylerden biri, filmi olabildiğince gerçekçi ve özgün yapabilmek. Bu da her aşamada Bedevilerin yardımları olmadan mümkün olamazdı.
Filmlerinizde birçok festival gezdiniz ama bu sefer Akbank Kısa Film Festivali’ne jüri olarak katılıyorsunuz. Jüri olarak değerlendirme yaparken nelere odaklanıyorsunuz? Bir filmde neler arıyorsunuz?
Genelde hissetmeye, bağlanmaya ve salonu eşsiz bir deneyim yaşayarak terk ediyor olmaya bakıyorum. Bu, bir film izlerken birçok farklı şekilde ve sebeple olabilir. Sinemacılıkta kurallar ya da doğru ve yanlışlar yoktur. Bu bir sanat, bilim değil.