09.03.2025
Yazı: Burcu Teker
Sınırları aşan hikâyeler: Dünyadan Kısalar programına yakın bakış
Daha fazla izleyiciyi filmlerin dünyasıyla tanıştırmak, Türkiye sinemasına yeni bir soluk getirecek taze zihinleri desteklemek, üretime cesaretlendirmek, dünyanın farklı coğrafyalarından örneklerle ufuk genişletmek misyonuyla çıktığı yolda 21 yılı geride bırakan Akbank Kısa Film Festivali, kısa filmin ilerlemesine zemin oluşturan geleneğini sürdürerek yedinci sanata ilgi duyan herkese paylaşım alanı sağlamaya devam ediyor.
Bu yıl 17-27 Mart 2025 tarihleri arasında Selim Evci direktörlüğünde gerçekleşecek, 10 gün boyunca Türkiye ve dünyanın başka köşelerinden geniş katılımlı atölye çalışmaları, söyleşiler ve paneller ile sinemaseverlere keyifle takip edecekleri bir program sunacak olan festivalin 21. edisyonuna Akbank Sanat ve Kadıköy Sineması ev sahipliği yapıyor.
Erişilebilirlik adına benimsenmiş öncü yaklaşımla, festival seçkisine alınmış yapımlar filmonline.akbanksanat.com adresi üzerinden de çevrimiçi gösterime sunulacak. E-posta adresi ile oluşturulacak hesap üzerinden bir saat önce giriş yapılarak 500 kişi kapasiteli seanslara ücretsiz bilet oluşturabildiği gibi; gösterimin kaçması durumunda filmlere üç gün içerisinde 30 saatlik bir süre zarfında yeniden erişim mümkün.
21. Akbank Kısa Film Festivali’nin “Uluslararası Yarışma Dünyadan Kısalar Bölümü”ne sinema dünyasının önemli isimlerinden oluşan bir jüri eşlik ediyor. Yönetmen Min Bhadur Bham, oyuncu Yasemin Kay Allen, yönetmen Charles Williams, belgeselci Sahra Mani, film küratörü ve akademisyen Giulia Iannello seçici kurulu oluşturan isimler. “Dünyadan Kısalar” bölümünde En İyi Film Ödülü için mücadele edecek 14 filme bir adım daha yakından bakma zamanı.
Çocuk kalbi ve aile meseleleri: Her şey unutulur mu?
Festivalin “Dünyadan Kısalar” bölümünde yarışan yapımlar, bu yıl ağırlıklı olarak, bahanelere sığınmayan ve hissettiklerini tüm çıplaklığıyla yansıtan çocukların dünyasına davet ediyor izleyicisini. Neşe ile keşfin dorukta yaşandığı seyirlikler kadar köklere özgü, ailevi çatışmaların; çocukların filtresiz direktliği ve acımasız dürüstlüğü ile aktarıldığı anlatılar da dikkat çekiyor.
Hippopotami’de Çin’li yönetmen Lin Jianjie, hayvanat bahçesindeki canlıları yakından incelemek isteyen meraklı bir kız çocuğunun hayata bakış açısını kökünden değiştiren yolculuğuna ortak ediyor seyircisini kara mizahi bir üslupla.
Barcelona semalarından Lucía G. Romero, Cura Sana’da babalarından gördükleri şiddeti birbirlerine aynalayan 14 yaşındaki Jessica ile 8 yaşındaki Alma’nın sevgi ve şefkati keşfedişine ortak ettiriyor.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Fotoğrafçılık eğitimi alan sinemacı Samir Karahoda, On the Way’de bir baba-oğul diyaloğu üzerinden, Kosova toplumunun bugün karşı karşıya olduğu karmaşık siyasi ve toplumsal dönüşümleri 15 dakikalık araba yolculuğuna sığdırmayı başarıyor.
Annesinin her zaman en büyük ilham kaynağı olduğundan bahseden ve filmini şahsi gerçekliğinden yaratan Moara Passoni, kendini ve dünyayı hayal gücünün sınırlarına dayanarak keşfeden 12 yaşındaki Mia ile tanıştırıyor izleyiciyi My Mother Is A Cow’da. São Paulo'nun beton ormanında büyüyen Mia, annesinin hayatı tehlikeye girince Pantanal'ın sulak alanlarına gönderiliyor ve özlem duygusuyla başa çıkamadığı noktada oyuncaklarının yerini inekler, jaguarlar, timsahlar alıyor.
The Second Child ile Çin’i temsil eden bir diğer isim ise genç sinemacı Luo Runxiao. Film, ender görülen genetik rahatsızlığı olan 11 yaşındaki oğlunun bakımı ile günleri geçen Meng Qin’in, dört aylık hamile olmasına rağmen oğluna ikinci bir çocuk sahibi olacağını söylemekte yaşadığı tereddütün üzerine eğiliyor.
Kimlik ve yas temalarını kurcalayan Japon-Brezilyalı yönetmen André Hayato Saito’nun Amarela’sında, 14 yaşındaki Erika’nın bir yanda ailesinin adetlerine karşı çıkarken diğer yanda “Brezilyalı olmak için fazla Japonyalı” görülmesi sebebiyle yaşadığı aidiyet kargaşası ve 1998 Dünya Kupası finalinin oynandığı gün tecrübe ettiği hayal kırıklığı gözler önüne seriliyor.
Sırlarla dolu, karmaşık aile ilişkilerinin omuzlarına yük bindirdiği bir diğer çocuk, 11 yaşındaki Yangyang. Yönetmen Yeung Tung’un filmi The New Red Car, annesinin yeni ilişkisini babasından bir sır olarak saklaması gereken küçük kızın, değişimi kendine özgü yollarla keşfetmeye zorlanmasını irdeliyor.
Johannesburg kumar dünyasının göbeğinde ilgi ve sevgiye muhtaç bir çocuk… Jason Adam Maselle imzalı Punter; yalnızca birlikte doğum günü kutlamak isterken onay arayışı ve çektiği sevgi açlığı sebebiyle kendini babasının bahis işlerine karışmış hâlde bulan Brett üzerinden ihmalkârlık ve kopuk ebeveyn-çocuk ilişkisini inceliyor.
2022 tarihli Deer’ın ardından, komşularının arka bahçesindeki Kurban Bayramı’nda kesilmeyi bekleyen koyunlardan kurtarabildiğini kurtarmaya çalışan küçük bir kızın peşine düşüyor Tahranlı yönetmen Hadi Babaeifar, “Hayvanlar” üçlemesinin ikinci halkası Sheep’te.
Animasyon film yapımcısı Maria Trigo Teixeira ise anne-kız ilişkisine kalp kırıcı ve diken üstü bir pencereden bakış attırıyor It Shouldn’t Rain Tomorrow ile. Demans rahatsızlığı sebebiyle annesinin artık tek başına yaşayamayacağını düşünerek çocukluk evine geri dönen genç bir kadını takip ediyoruz. Yeni duruma uyum sağlamaya çalışsa da annesi Oma’nın günbegün uzaklaşmaya devam etmesi işleri hiç de kolaylaştırmıyor.
İkilemler ve insanlık hâlleri
Ödüllü yazar-yönetmen Aisling Byrne’ün kısası Turnaround, ani gelişen trajik bir ölümün ardından sıkı sıkıya sakladığı sırrı ortaya çıkarıp çıkarmayacağına karar vermek zorunda kalan temizlik görevlisi bir kadının etrafında şekillenirken ahlaki dilemmalara sürükleyen cinsten.
Nebojša Slıjepcevic, “sessiz kalamayan bir adamın hikâyesi” diyor The Man Who Could Not Remain Silent adlı filmi için. Tarih 27 Şubat 1993; Strpci, Bosna-Hersek’teyiz. Belgrad'dan Bar'a giden bir yolcu treni, paramiliter güçler tarafından etnik temizlik operasyonu kapsamında durdurulduğunda 500 yolcudan yalnızca bir kişi askerlere karşı durmaya cesaret edebiliyor.
Kuzey İrlanda kırsalının arka planında geçen Oliver McGoldrick imzalı Three Keenings ise Kelt kültürünün ağıt biçimi “Keening" geleneğine dayanan bir kara komedi. Profesyonel bir yas tutucu olarak yaptığı işte olağanüstü kayıtsız bir tavır sergileyen Ian'ın derinlerde sakladıkları açığa çıktığında tüm olan biten anlam kazanmaya başlıyor.
Kanadalı yapımcı Arshia Shakiba ise son işi Who Loves the Sun’da savaşın yıkıp geçtiği Kuzey Suriye’deki derme çatma petrol rafinerilerinin dünyasına ve bu kıyamet sonrası coğrafyada süregelen hayatın acımasız gerçekliğine dalıyor baş karakteri Mahmood’un peşinden.
Yeni hikâyelerin, yeni bakış açılarının, yeni yeteneklerin buluşma noktası 21. Akbank Kısa Film Festivali, süresi kısa etkisi uzun bu özel projeler ile yankısını sürdürmek üzere 17-27 Mart’ta Akbank Sanat ve Kadıköy Sineması’nda sinemaseverleri bekliyor. Detaylı bilgi için: www.akbankkisafilmfestivali.com ve www.akbanksanat.com adreslerini ziyaret edebilirsiniz.