03.12.2018
Yazı: Artemis Günebakanlı
28. Akbank Caz Festivali, bu yıl da şehri en çekici haline, caz haline dönüştürdü. Festival programının kadranında yelkovan gibi konserden söyleşiye, seminerden atölyeye yetiştiğimiz 10 gün boyunca İstanbul sokaklarını arşınlarken yeni ve eski birçok şarkı kimi zaman kulağımızda, kimi zaman zihnimizde bize eşlik etti.
Çoğumuzun anılarında İstanbul’un bir köşesiyle özdeşleşmiş bir şarkı ya da albüm vardır. Kanat Atkaya, Ahmet Uluğ, İlhan Erşahin, Rana Uludağ, Elif Çağlar, Ferit Odman, Zülal Kalkandelen, Sumru Ağıryürüyen ve Sami Kısaoğlu bize kendi caz haritalarındaki İstanbul’dan duraklar sundu.
Kanat Atkaya, Arkeoloji Müzesi
Ben Webster – Time on My Hands
1980’lerin sonlarıyla 1990’ların başları arasında Arkeoloji Müzesi’nin bahçesini sığınak olarak kullanırdım. Sıkı bir rockçı idim ve walkman’im (sonraları discman) genellikle “sert” hadiselerle yüklü olurdu. Fakat o sessiz, şahane bahçede, çay içerken (bazen içine ‘tabii kanyak’ da eklenirdi) Miles Davis’in Kind of Blue albümüne ve aslında daha sıkça Ben Webster’ın Soulville albümüne güvenirdim. İki albüm de hala hayattan acil çıkış noktamdır. Soulville’de Oscar Peterson, Ray Brown, Herb Ellis, Stan Levey ve elbette muhteşem Ben Webster’ın yarattıkları atmosfer eşsizdir. Lahitler, dev çınarlar ve “Time on My Hands...”
Ahmet Uluğ, Üsküdar
Herbie Mann – Uskudar
Cazda flüt denince akla ilk gelen isim Herbie Mann olur. 1967 tarihli bu albüme Nesuhi Ertegün ve Arif Mardin prodüktörlük yapmışlar, parçanın düzenlemesi de Arif Mardin’e ait.
İlhan Erşahin, Asmalımescit
İlhan Erşahin’s Istanbul Sessions – Alley Cats
Asmalımescit mahallesinin eski hali öyle ilham vericiydi ki, o hali kaybettiğimize üzülüyorum. Ama biliyorum ki bir gün geri dönecek, belki de Nublu olarak. Babylon’da geçirdiğimiz geceler ve o mahallede olmak ilk üç İstanbul Sessions albümümüze ilham kaynağı olmuştu.
Rana Uludağ, Beyoğlu Balık Pazarı / Beyoglu Fish Market
Buddy Rich – Blowin’ the Blues Away
Annemin ben küçükken Beyoğlu Balık Pazarı’nda bir dükkanı vardı. Ne zaman dükkanına gitsem pazarın içindeki manavların, balıkçıların arasında kısa boyumla önümü göremediğim için yolumu kaybedip kendimi bir dükkan sahibine ağlayarak yön sorarken bulurdum. Bu parçanın bulunduğu albümü ilk dinlediğimde seneler sonra yine Balık Pazarı’ndan geçiyordum ve Blowin’ the Blues Away küçüklüğümdeki o anılarıma soundtrack oldu gibi hissetmiştim.
Elif Çağlar, Balat
Billy Strayhorn – Lush Life
İstanbul’da yaşarken komşu semt Balat’a sık sık kaçardım boş günlerde. Yılların yükünü hala zarafetle taşıyan yorgun binalara baktıkça hep çok sevdiğim, hüzünlü hikayesi olan bir Billy Strayhorn klasiği “Lush Life” çalardı bazen kafamda, bazen kulaklıklarımda. O yüzden Balat’ın şarkısı Lush Life’tır benim için.
Ferit Odman, TRT İstanbul Radyosu
Count Basie – Lil’ Darlin’
Türkiye’de hem radyoculuğu, hem 1982 itibarı ile Big Band kültürünü yaşatan TRT İstanbul Radyosu’nun Harbiye’deki müthiş binasını çok beğenirim. Count Basie’nin bu unutulmaz melodisi bence Radyoevi stüdyolarının duvarlarına işlemiş durumda.
Zülal Kalkandelen, Aya İrini
Bohren und Der Club of Gore – Constant Fear
Aya İrini'nin bahçesi benim için Bohren und Der Club of Gore'un “Constant Fear” adlı parçasıyla eşleşiyor. Aslında orası çoğunlukla Uluslararası İstanbul Müzik Festivali sırasında ziyaret ettiğim bir mekan ve dolayısıyla klasik müzik konserleri ile örtüşmesi beklenebilir ama ben konserlerden biraz önce gidip orada bu parçayı dinlemeyi adet haline getirdim.
Constant Fear'ın hissettirdiği bir tekinsizlik var ama bir yandan da akşam çökerken mavi saatlerin o tuhaf huzurunu da yansıtıyor. İçindeki bu tezat beni hep büyülüyor. Müziğin, Aya İrini'nin görkemli yalnızlığı ve sakinliği ile uyum içinde olduğunu söylemek de mümkün. Bohren und Der Club of Gore, dark ambient ile cazı kendine özgü çarpıcı bir yorumla buluşturuyor. Kendileri, ruhuna felaketlerin etkisi sinmiş karanlık bir tür caz müziği yaptıklarını söylüyorlar. Grubun kurucularından Christopher Clöser ile röportaj yaptığımda müziklerini uzay derinliği, cehennem ya da dünyanın sonunda bir bar ile örtüştürdüklerini söylemişti. Nedendir bilmiyorum ama karamsar bir his veren yavaş baladlar bana iyi geliyor. Fakat Aya İrini'nin bahçesinin cehennem ile ilgisi yok; uzay derinliğine de benzemiyor. Belki dünyanın sonu geldiğinde gidilen bir bar ile ilişkilendirilebilir. Vaktiniz azalmıştır, bahçeden içeri adımınızı attığınız anda artık hiçbir şeyi dert etmeden müziğe bırakırsınız kendinizi. Böylece "Daimi Korku"nun da sonuna gelinir.
Sumru Ağıryürüyen, Yeniköy Bilsak Kulübü
Ella Fitzgerald – Lullaby of Birdland
80’lerin ikinci yarısıydı. Daha neyin ne olduğunu anlamaya çalıştığım yıllarda, ses çıkarmaya birlikte başladığım dostlarımdan Nüket Aruca’nın sesinden dinlediğimi hatırlıyorum. Nüket şarkı söylediğinde ruhu ruhunuzla ve o şarkıyı önceden seslendirmiş bütün güzelim sanatçılarla bağ kurardı adeta. Güçlü, yalın, duygulu. İstanbul caz sahnesini telaşlı bir yıldız gibi tutuşturup gitti. 1987’de bir trafik kazası sonucu kaybettik Nüket’i. Yeniköy caz müziğine kucak açmış öncü kurumlardan Bilsak’ın yazlık mekanıydı. (Sahneyi müthiş güzel müzisyenlerle paylaşmış olmaktan onur duyuyorum.) Sanırım sevgili Tuna Ötenel ile birlikte sahne alıyorlardı bu güzel mekanda. Keşke onun sesinden bir kayıtla dinleyebilsek yeniden.
Sami Kısaoğlu, Beyoğlu/Taksim
Sidney Bechet – Wild Cat Blues
Sidney Bechet – Kansas City Blues
“Çalsın Maksim barın cazbant kolu, çal bre kara köpoğlu, anlatayım Konstantinopl’u…” Bu dizeler Nâzım Hikmet’in 1930’da kaleme aldığı 835 Satır başlıklı şiirinden. Maksim’in ve Beyoğlu’nun en şaşaalı günlerine bir selam. Nâzım Hikmet’in burada caz müziğine vurgu yapması boşuna değil çünkü Frederick Bruce Thomas adındaki işletmeci Maksim’i ilk açtığı dönemde burada çok iyi caz müzisyenleri sahne aldı.
Osmanlı ve Türkiye’ye hem eğlence hayatını hem de caz kültürünü getirmiş olan Frederick Bruce Thomas, New York Times gazetesinin 8 Temmuz 1928 tarihli sayısında “Jazz’ın Sultanı” olarak anılır. 1920 sonrasında özellikle Rusya’daki devrimden kaçarak gelen çok iyi caz müzisyenlerini ağırladı Maksim gazinosu. Bu nedenle İstanbul’da ilk defa caz müziğinin duyulduğu yerlerden biri olması açısından önemlidir. Bu paralelde listeye eklemek istediğim şarkı ise dönemin ruhunu yani caz çağını yansıttığını düşündüğüm bir müzisyen olan Sidney Bechet’den “Wild Cat Blues” ve “Kansas City Man Blues.”