02.08.2019
Yazı: Cem Kayıran
Kolaj: Sadi Güran
Caz dünyasının zihinin açıcı etiketin 50 yıllık serüveninin üçüncü bölümünde, sıra 1990’lı yıllarda.
Her geçen yıl kapsama alanını genişleten ve yeni seslere kataloğunda yer veren ECM, 1990’larda daha yüksek enerjili, hatta “mutlu” tınlayan albümler yayınladı. Klasik müzik ve cazın harmanlandığı etkileyici albümlerine bu dönemde de devam eden etiket, 90’ların ikinci yarısında Norveçli müzisyen Nils Petter Molvær öncülüğünde, elektronik unsurlar ve caz arasında eklektik bir kesişim alanı yarattı.
Bu dönemde müzik ve görsel sanat disiplinlerini bir araya getiren farklı projelere de imza atan ECM, özgün albüm kapak tasarımlarını konu eden Sleeves of Desire: A Cover Story isimli arşivlik kitabı da 1996’da yayımladı. Tesirli etiket 90’lı yılları, PolyGram’ın devamı olarak çalışmalarına devam eden Universal Music’le dağıtımcı olarak güçlerini birleştirerek tamamladı.
ECM’in 1990’lar kataloğundan ilham verici 10 albümlük seçkimizi aşağıda bulabilirsiniz.
Dave Holland Quartet – Extensions
(1990)
Gitarist Kevin Eubanks’in ilk kez bir Dave Holland albümünde çaldığı kayıt olan Extensions, müzisyenin ECM etiketiyle yayınladığı sekizinci albümü. Prestijli müzik dergisi Downbeat tarafından yılın albümü seçilen Extensions, kompleks yapılar ve uzun soluklu sololarla dinamizmin asla kaybolmadığı bir çalışma ve Holland’ın avangart yıllarına nazaran daha rahat bir dinleme vaat ediyor.
Wadada Leo Smith – Kulture Jazz
(1993)
ECM ailesine ilk olarak Dwight Andrews, Bobby Naughton, Charlie Haden, Lester Bowie ve Kenny Wheeler gibi müzisyenlerle birlikte kaydettiği 1979 çıkışlı Divine Love albümüyle adım atan trompetçi Wadada Leo Smith’in solo albümü Kulture Jazz, birçok müzik otoritesi tarafından müzisyenin başyapıtı olarak tanımlanıyor. Wadada Leo Smith’in farklı nefesli çalgılarla yarattığı kimi zaman yalın kimi zaman çok katmanlı parçaların meditatif etkisi, albümü alışılmışın dışında bir dinleme deneyimine dönüştürüyor.
Jan Garbarek – Officium
(1994)
ECM’in 50 yıllık serüvenine izini sağlam bir şekilde bırakmış olan Norveçli müzisyen Jan Garbarek’in, Avusturya’daki bir manastırda, erken dönem müzikleri yorumlamak üzere kurulmuş koro Hilliard Ensemble’la kaydettiği Officium, “ECM” ve “90’lar”denince akla ilk gelen albümlerden. On altıncı yüzyıldan bestelerin yeniden yorumlandığı albüm, 1,5 milyon satışa ulaşarak, ECM tarihinin en başarılı albümlerinden biri oldu.
Gateway – Homecoming
(1995)
John Abercrombie, Jack DeJohnette ve Dave Holland’dan müteakip Gateway, 1978’de yayınlanan ikinci albümün 17 yıl sonrasında Homecoming’i yayınladı. Sıklıkla farklı albümler için birlikte çalan üç müzisyenin bu özel triosu, sambadan blues’a uzanan geniş bir skalada özgürce dolaşıyor. Homecoming, baştan sona “büyük anlar” ve heyecan verici doğaçlamalarla dolu.
Nils Petter Molvaer – Khmer
(1997)
Khmer, elektronik beat’ler ve sonik katmanlar eşliğinde Norveçli trompetçi Nils Petter Molvær’in yarattığı merak uyandıran bir evrenin kapılarını aralıyor. Etiketin keşfedecek yeni bir alana doğru yelken açtığının müjdecisi olan Khmer, müzisyenin de ilk solo albümü. Molvær’in bu cesur harmanının, caz dünyasında yeni bir dönemi başlattığını söylemek çok da iddialı olmaz.
Keith Jarrett – La Scala
(1997)
1995 yılının Şubat ayında Milano’daki Teatro alla Scala’da gerçekleşen Keith Jarrett konserinin kaydı, iki yıl sonra ECM etiketiyle albüm olarak yayınlandı. İki uzun bölümden oluşan La Scala albümünde bir ustanın eşsiz anlatısı içinde kendinizi emin ellerde hissederek kayboluyorsunuz. Kaydın ilk bölümünde İtalyan besteci Giacomo Puccini’nin “Nessun Dorma” aryasından bölümler duymak mümkün.
Tomasz Stańko – Leosia
(1997)
Polonyalı trompetçi Tomasz Stańko’nun, ECM kataloğunun gediklilerinden Bobo Stenson, Anders Jormin ve Tony Oxley eşliğinde kaydettiği albümü, 40 yılı aşan kariyerinin zirvesi olarak gösteriliyor. Leosia, müzisyenin bir arkadaşını kaybetmesinin ardından kaydedilmiş bir albüm ve beraberinde ağır bir duygu yoğunluğu da getiriyor. Bas-perküsyon duosu için yazılan “Brace” ve Stenson’ın piyano başına geçmediği “Forlorn Walk” gibi parçalarla işitsel çeşitlilik de yakalanıyor.
Kenny Wheeler – Angel Song
(1997)
Kanadalı müzisyen Kenny Wheeler’ın rüya gibi dörtlüsüyle kaydettiği Angel Song, naif ve dingin bir şekilde akıyor. Birçoklarına göre Lee Konitz’in “kaydedilmiş en iyi performansı”na tanıklık ettiğimiz albüm, Bill Frisell ve Dave Holland gibi diğer ECM kahramanlarını bir araya getiriyor. Melodik ve titizlikle kurgulanmış albüm, üzerinden yıllar geçse de tazeliğinden hiçbir şey yitirmiyor.
Anouar Brahem, John Surman & Dave Holland – Thimar
(1998)
Tunuslu ud virtüözü Anouar Brahem’in Dave Holland ve John Surman’la buluşmasının sonucu, geleneksel Arap müziği ve modern cazın müthiş bir uyumla harmanlandığı Thimar albümü oluyor. Üçlü bu kayıtta belirgin müzikal eğilimlerini bir kenara bırakıp ortak bir zeminde buluşuyor.
Charles Lloyd – Voice In The Night
(1999)
Baştan sona kendi içinde akışkan bir iletişim kurduğunu hissettiğiniz bir dörtlüyü dinliyorsunuz Voice In The Night’ta. Charles Lloyd’un saksafon arpejleri ve içinize işleyen cümlelerinin etrafına Dave Holland, Billy Higgins ve John Abercrombie doğal bir şekilde eklemleniyor ve hiç acelesi olmayan, birbiriyle konuşuyormuş gibi tınlayan sesler bir araya geliyor.