20.08.2017
Röp: Busen Dostgül
Akbank Sanat Gitar Günleri kapsamında İstanbullu müzikseverlerle buluşan Macar gitarist / müzisyen Zsófia Boros, büyüleyici ve bir o kadar dinleyeni anında saran melodilerle dolu performansıyla 24 Ocak Çarşamba akşamı Akbank Sanat sahnesindeydi. Boros ile İstanbul konseri öncesinde kısa bir sohbet gerçekleştirme fırsatımız oldu.
Tambur, simbal gibi yerel enstrümanlara ilgi göstermek yerine size gitarı seçtiren motivasyon neydi?
Beş yaşındayken bana Noel hediyesi olarak gitar almışlardı. O günden beri ayrılamaz olduk.
Kariyeriniz boyunca birçok yetenekli müzisyen ve enstrümantalistle birlikte çalıştınız. Aynı zamanda solo kayıtlarınızın olduğu albümler de var. Başkalarıyla birlikte çalışırken hissettiğiniz en temel fark ne oluyor? Yalnız başınıza çalarken daha mı rahat hissediyorsunuz?
Başkalarıyla birlikte çalışırken her zaman kendimi ayrıcalıklıymışım gibi hissediyorum ve böylesine iyi müzisyenlerle çaldığım için de şanslı olduğumu düşünüyorum. Ama bir yandan da kendimi taviz vermeden yansıtma şansı bulduğum müzik yapma halini de seviyorum ve ondan da oldukça keyif alıyorum.
Brezilyalı, Kübalı ve Arjantinli birçok besteciyle çalıştınız. Gitar, bu ülkelerin yerel müziklerinde son derece önemli bir yere sahip. Sizin bakış açınıza göre, kendinizi en yakın hissettiğiniz tarz veya ses hangisi olmuştu?
Ben aslında müziği ne ülkelerle, ne de enstrümanlarla sınırlandırmaktan çok hoşlanmıyorum. Her şey aslında birbirine bağlı, özellikle de birçok farklı şeyden ilham aldığınız zamanlarda... Müzik, enerjiyi taşıyor ve ben de kalbimdeki, anlatmak istediğim hikayenin peşinden gidiyorum.
Yeni sesler / melodiler ürettiğiniz anlarda hikayeler hayal ettiğiniz oluyor mu? Konserlerinizde emprovize çaldığınız anlar var mı yoksa parçaların orijinallerini çalmayı mı tercih ediyorsunuz?
Çalışırken genellikle hikayeler hayal ediyorum, evet, bu da konserlerde kendi modumu ve enerjimi gözümde canlandırmak adına bana yardımcı oluyor. Ancak bir yorumcu olarak genellikle var olan kurallar ne ise onları takip ediyorum. Ne zaman müziği içime çekiyorum, işte o an kendimi serbest bırakıyorum ki tekrardan dışarıya verebileyim.
Şarkılarınızı dinlediğimde sanki üretim aşamasında kafanızda hiçbir limit olmadan parça yazıyormuşsunuz hissiyatına kapıldım. Bugüne kadar şarkı yazarken hiç kendinizi sınırlandırmak zorunda kaldığınız anlar oldu mu?
Senin, kendi kompozisyonlarımı çaldığımı hissetmen, benim için gerçekten bir onur. Repertuvarımı seçerken genellikle niyetim kendi sesimi bulmak oluyor ama ne yazık ki ben sadece bir yorumcuyum.
Son albümünüz Local Objects’i iki sene önce yayınladınız. 2018’e dair planlarınız neler?
Ocak ayında İstanbul’a gelmek var mesela. :) Bulunduğum yerde yaşamaya çalışıyorum. Daha doğrusu her gün buna çabalıyorum. Benim için yazılmış olan birçok güzel beste var. Wolfgang Muthspiel’in yazdığı yedi kısa parça veya Tõnu Kõrvits’in "Farewell to Normandy" ismini taşıyan parçası. Umarım bunları diğer yeni müziklerle birlikte bir albümde yayınlama şansım olur.
Kısa bir süre sonra vereceğiniz İstanbul konserinizden neler beklemeliyiz?
Merakınızı eksik etmeyin ve keyif almaya bakın.