16.06.2017
Röportaj: Artemis Günebakanlı
27. Akbank Caz Festivali’nin indie rock’tan caz sularına yumuşak geçiş yapan konuğu Howe Gelb, 13 Kasım Pazartesi akşamı Babylon’da grubuyla son albümü Future Standards’dan ve yoğun Giant Sand diskografisinden parçalar paylaştı. Otuz yılı aşkın kariyerinde onlarca albüm yayımlayan Gelb ile piyano standartları, şarkı yazımının doğası ve bir müzik kariyerinin nasıl bitebileceği üzerine konuştuk.
Gelecekten gelen piyano standartları konsepti nasıl oluştu?
Yaşlanıyordum, evrim gibiydi. Sonunda si bemol çalabiliyordum ki başlangıçta bu imkansızdı. Yıllar önce. Bu müziği duyuyor, hakkında hiçbir şey bilmesem de seviyordum ama o düzeye erişemiyordum. Ben de 30 küsur yıl boyunca gitar çalıp bunu pek düşünmedim. Sonra 60’ın yaklaştığını gördüm. 60 yaş. “Sanırım şimdi zamanı,” diye düşündüm. Kız kardeşimin piyanosunu alıp yatak odama koydum. Piyanonun yanından her geçişimde biraz çaldım. Bir yıl boyunca. Sonra bu şarkılar çıkmaya başladı. Hemen hemen bir yıl aldı. Düşüncem şu, bu yaştan sonra turneye çıkacaksanız, bu şekilde biraz daha kolay oluyor. Piyanoya oturup çalıyorsunuz. Gitar taşımıyorsunuz, amfi taşımıyorsunuz, hiçbir şey taşımıyorsunuz. Konser mekanı bütün ekipmanı sağlıyor. Önemli olan malzemeyi bulmaktı. Bunun mümkün olup olmadığını bu akşam gitar çalan JB Meijers albüme başlamama yardım edene kadar bilmiyordum.
Dünyanın her yerinde çalıyor ve kayıt yapıyorsunuz, bir yandan da Tucson, Arizona’ya derinden bağlı olduğunuz anlaşılıyor. Hayatınızdaki bu ikilik nasıl hissettiriyor?
İnsanlar batının kulağa Ennio Morricone gibi ya da çok sevdiğim Sergio Leone filmleri gibi gelmesi gerektiğini düşünüyor. Ama gerçekte olanın bununla hiç ilgisi yok. Orada süregelen bir tür minimalizm. Bir açıklık, ferahlık. Akortsuz, “erozyon rock” adını verdiğim şey. Bunca yıl çaldığımız şey bu. Sadece bu boşluk. Boşluğu seviyoruz.
Şarkı yazımı sizin için günlük bir iş mi? Her gün oturup şarkılar üzerinde çalışıyor musunuz yoksa kendiliğinden mi gelişiyor?
Bu iyi bir soru. Herkes size yazmanın birçok farklı yolu olduğunu söyleyecektir. Kimse sadece bir yöntemle yazmaz. Yazmanın en az üç, dört, beş yolu vardır. Yıllar içinde anladığım şey; şu anda üç şarkı yazmam gerekirse bunu yapabilirim ama genelde yapmam. Fırtınanın çıkmasını beklemeyi tercih ederim. Bir fırtına çıkar, evin içine dolar ve sizi başka bir şey yapamaz hale getirir. O fırtınayı kaydetmeniz gerekir çünkü hep daha sonra hatırlayacağınızı düşünürsünüz ama hatırlamazsınız, asla hatırlamazsınız. Çoğu zaman müziği getiren bu fırtınalardır. En iyisi onlardır. Ama bunu, kendini bir odaya kilitleyerek her zaman yapabileceğini de öğretirler. Mesele şu ki, dünyada çok fazla müzik var. Bu yüzden çok fazla müzik yapmanın size yararı olmaz. Şimdi eski müzikleri yeniden kaydediyoruz.
Çok üretken bir kariyeriniz var. Hiç durma noktasına geldiniz mi?
Bununla (durmakla) ilgili yazdığım noktadayım. Bunların nasıl biteceğine karar vermeye çalışıyorum. Bir sürü geleneksel son var. İnsanlar için son uyuşturucularla, kazalarla, seyahat felaketleriyle ya da kişisel sorunlarla gelebiliyor. Çok başarılı olup tükenebiliyorlar ya da yeteri kadar başarılı olamayıp tükenebiliyorlar. Bunların hiçbiri olmadı. Şimdi “Ee, bunu nasıl bitireceğiz?” diye düşünüyorum. Saydıklarımdan biri olana kadar devam mı edeceğiz yoksa bunu bitirmenin daha yaratıcı, belki daha makul bir yolu var mı? Şimdi bunu çözmeye çalışıyorum. Cevabı henüz bulamadım.