15.11.2018
Yazı: Artemis Günebakanlı
The Bad Plus, 90’lardan bu yana kategorize edilemeyen müziği ve adrenalin dolu canlı performanslarıyla kendine dünyanın dört bir yanında dinleyici buldu. Piyanist Ethan Iverson’ın yerine gruba katılan Orrin Evans ile kaydettikleri ilk albüm Never Stop II bu yıl yayımlandı. 21 Ekim akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu The Bad Plus için tıka basa dolmuşken, cazın kalıplara sığmayan üçlüsüyle bir araya geldik.
The Bad Plus hep gerçek bir grup olarak hareket etti. Grupta bir lider olmadığının altını çiziyorsunuz. Bu sistem müzik yaparken, kayıtlarda ve karar alma sürecinde nasıl işliyor?
Her birimiz grup için müzik yazıyoruz ama bunu bireysel olarak yapıyoruz. Gruba gelince, herkes kendi katkısını yapıyor. Çalma biçimimiz ve aramızdaki kimya vasıtasıyla her şey grubun kimliğini alıyor. Temelde herkesin amacı yapabileceğimizin en iyisini yapmak ve birinin sağlam bir önerisi varsa, onu uygularız. Kimse sırf kendi fikri olduğu için bir fikirde ısrar etmiyor.
Her biriniz müziğe farklı bir bakış açısı, farklı etkiler mi katıyorsunuz?
İşin güzelliği bu. Herkesin sunabileceği bir şey var.
Orrin Evans gruba katıldıktan sonra aranızdaki kimyayı devam ettirmek kolay mıydı?
Birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz. Onun grup için düşüneceğimiz tek kişi olduğunu biliyorduk, teklifimizi kabul etmesi de sezgilerimizin doğruluğunu kanıtlamış oldu. Bu konuyu hiç sorgulamadık, yolumuza devam ediyoruz.
Sizi canlı izlemek çok heyecan verici. Sizi bugünlerde heyecanlandıran isimler kimler?
Avishai Cohen iyiydi. Canlı izlemek istediğim bir sürü insan var. D’Angelo’yu izlemek isterdim. Anderson Paak, Childish Gambino… ama onları hiç canlı izleme olanağım olmadı. Çok fazla müzik var, birini izleme fırsatımız olduğu zaman en azından dinlemeye çalışıyoruz. Burası gibi farklı festivallerde, harika müzisyenleri dinleyip fikirlerini duyabiliyoruz. Geçen gün gitarist Julian Lage’ı dinledim, muhteşemdi.
Birkaç gün önce Till Brönner’le röportaj yaptığımda, turne dışındaki günlük rutinini sordum. E-mailler ve telefon görüşmeleri yüzünden müziğin yapabildiği son şey olduğunu söyledi. Sizin için de böyle mi?
Evde olduğumda müzik yapmaya çok zaman harcıyorum. E-maillere ya da mesajlara dönmediğim için boş vaktim oluyor. Herkes başka şeyler yapıyor; yemek yapmak, hayatın tadını çıkarmak, aileyle vakit geçirmek. Turne yapmak, insanlar için müzik çalabilmenizi sağlayan harika bir deneyim ama günün geri kalanında aileniz, tanıdığınız mekanlar ya da diğer psikolojik rahatlıklar gibi normal insanların sahip olduğu şeylere sahip değilsiniz. Evdeyken bu iki farklı ritme, turne ve ev ritmine ayak uydurmaya çalışıyorsunuz. Bazen zorlayıcı olabiliyor.
Avishai Cohen az önce en sevdiği gruplardan biri olduğunuzu ve sizi izleyeceği için heyecanlandığını söyledi. Festivalde konser izleme fırsatınız olacak mı?
Burada 24 saatten az kalacağız. Çok kişiyi izleyebilmek isterdim, başkalarını nadiren izleyebiliyoruz. Yıllar içinde yapmış olsak da İstanbul’da vakit geçirmek de isterdim. Gelmeyi en sevdiğimiz yerlerden. Burada bu kadar az kalmak sinir bozucu.
Bir şarkıyı yorumlarken, belirli bir stratejiniz var mı?
Tek strateji onu kendimizin kılmak. Hoşumuza gitmesi, ilginç olduğunu düşünmemiz ve ona bir şeyler katabileceğimizi hissetmemiz gerekiyor.