01.10.2021
Röportaj: İlayda Güler
Amaç her zaman parçaya hizmet etmek: Elif Çağlar
31. Akbank Caz Festivali’nin açılışını, her daim kalıpların dışına taşan iş birlikleriyle karşımıza çıkan Elif Çağlar’ın Defjen Daf Ensemble’la hazırladığı özel performansı yapacak. Konser vesilesiyle Elif Çağlar’dan hem güncel üretimlerini hem de şarkı yazarlığının geçirdiği dönüşümleri dinledik.
1 Ekim’de Akbank Caz Festivali kapsamında, funk, caz ve kimi etnik tınılara ses veren Defjen Daf Ensemble ile birlikte sahnede olacaksın. Snarky Puppy’den Birsen Tezer’e çok sayıda grup ve müzisyene eşlik etmiş bu topluluk ile cazdaki yetkinliğinin yanı sıra başka sularda gezinmeyi, doğaçlamayı seven bir müzisyen olarak Elif Çağlar’ın yolları nasıl kesişti?
Bu heyecanlı kesişme Akbank Caz Festivali sayesine oldu. Pandemi döneminin yoğun sessizliğinden sonra farklı disiplinlerden müzisyenlerin bir arada olduğu bir konsept üzerinde konuşup ilerledik. Defjen Daf Ensemble’ı duymuştum ama bir tanışıklığımız yoktu. Akbank bizi birleştirdi ve mutlulukla iki taraf da olumlu cevap verdik. Konserde bestelerimden bir seçki ve sürprizli başka seslerle bir gezintiye çıkacağız. World music ile caz, soul, drum’n’bass gibi birçok türün harmanlandığı değişik bir gece olacak. İlk kez bazı parçalarımın içindeki doğuya ait unsurları öne çıkaracağımız için ayrıca heyecanlıyım.
Pandemideki çalışkanlığını neşe ve ilham dolarak takip ettik. Elbette grupla çalmayı özlemişsindir ama biraz yalnız olmak sana iyi gelmiş olacak ki bu dönemde vokal prosesörünle ilerleyen arkadaşlığın sonucunda ilk solo konserini verdin, sevdiğin şarkıları yeniden yorumladığın videolar hazırladın, Elif Çağlar On Vocals isimli solo projenden iki tekli yayımladın. Müziğinle ne söylemek istediğini, gidişatı ve varsa yenilikleri öğrenmek isteriz. Nasıl ipuçları verebilirsin bize?
Teşekkür ederim öncelikle. Evet, yalnızlığın öğrettikleri ve verdiği cesaret için şükran doluyum açıkçası. Solo vokal projesini uzun zamandır düşünüp tam olarak oturtamıyordum kafamda. Daha deneysel başka şeylerle uğraşmam gerek gibi bir şartlanma sebebiyle, basit form ve armonilerin verdiği mutluluğu biraz geri plana itmiştim, hem de albümlerimde de sık sık böyle parçalar paylaşmama rağmen. “Grupsuz güzel olmaz” gibi bir bariyeri kaldırdım. Aynı rahatlama, enstrümanların çoğunu kendi çaldığım, elektronik odaklı ama birbirinden farklı tarzlardaki parçalar için de geldi. Senelerdir bekleyenler var aralarında, önümüzdeki aylarda onları da yayımlamaya başlıyorum. Öte yandan akustik caz projeler de devam edecek tabii.
İş birliğine fazlasıyla yatkın bir müzisyensin. Saymakla bitmeyecek gibi olduğundan kimlerle ortaklaştığını merak edenlere Spotify’daki “songs i sang or wrote for friends” listeni önerebiliriz. Başkalarıyla birlikte müzik üretmek senin için ne ifade ediyor, o anlarda nelerden
Bir başkasının yazdığı şarkıya melodi veya söz yazmak, onun ne demek istediğiyle benim hissettiklerim arasında bir bağlantı kurmak ve şarkının yepyeni birşeye dönüşmesine şahit olmayı çok seviyorum. Kendi kalıplarımı da esnetmemi sağlayan bir durum. Empati kurup diğer müzisyenin dünyasına girmeye çalışıyorum ve her zaman, tek amaç o parçaya hizmet etmek. Asla kendi imzamı göstermek için bir çaba değil. İşte bazen aynen bu kafada, listedeki sevgili Ceylan Ertem’in söylediği “Gideni Tutma” gibi, kendim için yazmadığım şarkılar da ortaya çıkıyor. Sonuçta senin ya da değil, şarkı ne isterse o olur.
İtalya’dan Teo Ciavarella, Domingo Muzietti, Massimo Gioannini ve Massimo Manzi ile ilk defa bir günde albüm kaydettin. O günden bahsedebilir misin biraz? Come Me Come Te için şarkıları nasıl seçtiniz, konser tadında albüm kaydetmek neler hissettirdi?
Bir gece öncesinde turnenin son konserini vermiştik, başından sonuna her dakikasından keyif aldığım özel bir gündü. Birlikte konserlerde çaldığımız caz standartlarından bir repertuar seçmiştik. Bunlar dışında, Domingo ve Teo’nun birer parçasına söz yazdım, ayrıca albüme adını veren “Come me come te”yi besteledim. Albüm teklifi aylar öncesinde yazışırken İtalya ekibimden geldi ve mutlulukla kabul ettim. Stüdyoya girdiğimizde hepimiz müthiş hevesli, birbirimizle çalmaya alışmış, tamamen keyifle müzik yapmak dışında bir niyetimiz olmadan kayıtlara başladık. Tek günde hem enstrüman hem vokal kayıtlarını bitirdiğimize inanamadım. Turnesini yapabileceğimiz “normal” günleri heyecanla bekliyoruz şimdi.
İlk albümün M-U-S-I-C, Türkiye müzik tarihinde bir kadın caz vokalistinin tüm söz, müzik ve aranjmanlarını yazdığı ilk İngilizce beste albümü aynı zamanda. Buradan hareketle sen, Akbank Caz Festivali’nin 30. yaşı için hazırlanan Dün, Bugün, Yarın derlemesinin olmazsa olmazlarındandın. Bu projede yer alan besten “Years Go By’ın ardında neler var?
Çok teşekkürler, benim için büyük keyif ve gururdu nice harika müzisyen ile böyle güzel bir kutlama için aynı albümde olmak. Festivalden yola çıktım kurgularken. 30 sene çok uzun bir zaman, neler neler yaşadık öyle bir süre zarfında. Şarkıyı yazarken hayatın inişleri, çıkışlarıydı aklımda olan. Ama bir yandan sessiz şekilde ilerleyen zamanın verdiği bir sakinlik hissi de vardı, malum pandemi atmosferi de bunu yoğunlaştırmış olabilir. Bunları minimal şekilde yansıtmaya çalıştım ve ilk kez, sevgili Çağrı Sertel’in tam gönlümdeki gibi eklediği müthiş wurly kayıtları haricinde bütün altyapıları çalıp, vokalleri kaydettiğim bir şarkım basılmış oldu. Bu bana bir çok konuda güven verdiği için bu projeye ayrı bir kişisel minnetim de var.
Her biri senin gibi caz kökenli müzisyenler olan, uzun yıllardır birlikte müzik yaptığın arkadaşların Çağrı Sertel, Alp Ersönmez ve Volkan Öktem ile R&B, soul, elektronik seslere doğru dallanıp budaklandığınız Sonic Boom ile serbest bıraktığınız iki şarkı, isminizi aldığınız patlamanın ardından yayılan enerjiyle coşkulu performanslara sahne olmaya devam etmekte. Sonic Boom’dan uzun format bir şeyler dinleyecek miyiz?
Evet! Çok mutluyuz parçalara gelen yurt içi ve yurt dışındaki dinleyici tepkisinden. Arka arkaya yeni kayıtlara girmek istiyoruz. Yaz dönemi biraz yoğunluktan dolayı geciktirdi bizi ama tez zamanda yepyeni parçalar gelecek. Bir araya gelebildikçe stüdyoya girme niyetindeyiz, bu kış umarız geçen seneki kapanmalarla geçmeyecek. Önce birkaç single var planlarımızda ama elbette uzun format da neden olmasın?
İngiliz soul ve R&B müzisyeni Joss Stone, dünyayı gezerken durakladığı ülkelerin yerel müzisyenleriyle kayıtlar yapıyor. Projenin Türkiye ayağında kendisiyle birlikte “Sen Ne Sanmıştın”ı söylediniz. Joss Stone’la üretmek, müzikal bir iletişim kurmak nasıl bir deneyimdi senin için?
Çok değişik bir histi. O kadar mütevazi ve samimi bir insan ki tanışmamızın 10. dakikasında günlük hayattan olaylar konuşmaya başlamıştık bile. Performans kısmı ise müthiş keyifliydi çünkü herkes profesyonel, içten. Joss’un elinde Türkçe sözleri not aldığı kendi defteri var ve üzerinde kendi yazdığım şarkıyı görüyorum, “müzik ne güzel şey yahu” diyerek aramızda hemen kurduğu bağa hayret ve keyifle odaklandığımı hatırlıyorum.
Küresel salgından önce Muğla’ya yerleşmiştin. Metropolde üretmekle kırsalda üretmenin farklı bir yanı var mı senin için? Gördüğün manzaralar, duyduğun sesler ya da muhattap olduğun insanlar, ilham kaynaklarını da değiştirdi mi? Bu radikal mekânsal değişim müziğine nasıl yansıdı?
Evet, 5 yıldır şehirden uzaktayım. Kesinlikle değiştirmiştir çünkü bunlar aslında her şey! Gördüklerin, duydukların, konuştukların çok önemli. Şehirde bunu düşünmüyoruz bile, detaylar sadece bir fon sanki, bizi ne kadar etkilediklerini sakinliğe göçünce anladım. Hayat algım değiştikçe müzikte de gittiğim yerler rahatlıyor sanki. Şehirdeki kadar üretmediğim dönemler bile oluyor bazen ama rahat bırakıyorum ve nihayetinde eskisine göre daha içime sinen bir şey çıkıyor mesela, nicelik değil nitelik meselesi yani. Eskisi kadar düşünmüyorum genel olarak ve bundan gayet memnunum.