13.09.2024
Yazı: Eylül Ege - İllüstrasyon: Naz Tansel
Ânın mimarı: Brad Mehldau
90’lardan bu yana, dönemindeki caz geleneğinin elementlerini klasik müzik, pop, rock, progresif, elektronik gibi pek çok müzik türüyle etkileşimi olan müzikler yaratan, bağımsız ritimlerle oluşturduğu kontrpuantik doğaçlama stili ile birlikte, bestecilik ve yorumculuk konusundaki yetkinliğiyle çağımızın en iyi piyanistleri arasında anılan Brad Mehldau, 34. Akbank Caz Festivali için İstanbul’a geliyor. Basçı Felix Moseholm ve davulcu Jorge Rossi eşlikli triosuyla 12 Ekim’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda çalacak müzisyenin yaşam öyküsünden satır başlarını derledik.
Jacksonville, Florida doğumlu Brad Mehldau; Georgia, New Hampshire, Connecticut arasında geçen çocukluğunu; sıklıkla aile evindeki piyanosunda ve radyoda duyduğu pop ve rock şarkılarını dinleyerek geçiriyor. West Hartford’da 10 yaşındayken eğitim aldığı piyano öğretmeni sayesinde klasik müzikle, 14 yaşındayken dinlediği John Coltrane ve Oscar Peterson kayıtları aracılığıyla da cazla tanıştı. Keith Jarrett’ın Solo Concerts: Bremen/Lausanne’ı, piyanonun potansiyellerine dair Mehldau’nun ufkunu açtı.
Lise yılları boyunca okulun caz grubuyla ve düğün, parti gibi özel etkinliklerde performans gösteren Mehldau, o yıllarda piyano için solo partiler de besteledi. Bu sololar ile her hafta yerel bir kulüpte sahne aldı ve lise diplomasını aldıktan sonra New York’a taşınıp, The New School’un caz ve çağdaş müzik bölümüne kaydoldu. Henüz 20 yaşında bile değilken; hocası, davulcu Jimmy Cobb’un grubunda gitarist Peter Bernstein ile çaldı. 1992’den itibaren kendi triosuyla sahneleri arşınlamış olan müzisyen, bir yandan da Perico Sambeat ve Joshua Redman gibi saksafonculara sahnelerinde eşlik etti. Mezuniyetinin ardından Warner Bros. etiketiyle art arda iki albüm yayımlayan Mehldau, 90’ların ortalarında artık dönemin caz yıldızlarından biri olarak anılmaya başlamıştı.
Işıltılı sahne hayatının perde arkasında Mehldau, 20’li yaşlarının ardından daha düzenli ve kontrollü bir yaşam sürmek amacıyla Los Angeles’a taşındığı zamanlar için; kontrol edebildiği bir yaratıcılık duygusunun ortaya çıktığını söylüyor. Kendi orijinalleri, kimi caz standartları ve Nick Drake’in “River Man”i, Radiohead’in “Exit Music”i gibi parçaların yorumlarına yer veren 1998 çıkışlı Songs: The Art of the Trio Volume Three albümü, armonik zenginliğiyle epey ilgi çekiyor. Şimdi sıra uluslararası caz festivallerinde: Montreal, Montreux, Rotterdam…
Almanya’da geçen bir yaz, Mehldau’nun Brahms, Schubert ve Schumann gibi 19. yüzyıl Alman Romantizmi’ndeki simge bestecilere olan ilgisini yansıtan ve solo piyano repertuvarı için armonik açıdan zengin melodilere sahip bestelerin yer aldığı ilk solo uzunçaları Elegiac Cycle’ın doğumuna vesile oldu.
2000’lerde, Wayne Shorter ile kaydettikleri Alegría albümü ile Grammy Ödülü’ne layık görüldü. Bu projeyi, Jon Brion prodüktörlüğünde; rock ve klasik müzik estrümanlarının sesini elektronik seslerle katmanlandırdığı, ve müzisyenin en çok dinlenen albümü olan Largo takip etti.
Akustik projelerinin yanı sıra Brad Mehldau’nun müzikal yolculuğunda, davulcu Mark Guiliana ile synth odaklı bir müziğin deneyimiyle ürettikleri Mehliana adlı bir duo projesi de yer aldı. İkiliye daha sonra gitarist John Scofield da katılmış ve 2022’de, çocukluğunun progresif rock tınılarından ilhamla tanrı arayışına çıktığı; Rush, Gentle Giant ve Emerson, Lake and Palmer’dan Miles Davis, Weather Report, Mahavishnu Orchestra’ya varışına, tüm bu etkileri sentezleme biçimine tanık eden, nefis albümü Jacob’s Ladder yayımlandı.
Müzik işçisi olmanın hakkını veren Brad Mehldau, yıllarca Tokyo, Londra, Dubai, Hong Kong, Atina ve dünyanın dört bir yanında; Renée Fleming, Pat Metheny, Anne Sofie von Otter, Chris Thile, New Yorklu Orpheus Oda Orkestrası, Cécile McLorin Salvant, Becca Stevens, Joel Frahm gibi birbirinden yetenekli enstrümanistler, şarkıcılar ve topluluklarla çaldı; pek çok canlı performansını kaydedip yayımlayarak, geçmişten günümüze geniş bir yelpazeye yayılan ve farklı türleri içinde barındıran çalışmalarıyla, daha şimdiden dinleyicilerine ve müzikseverlere çok özel bir arşiv bırakmıştır.
Ek bir bilgi olarak: Mehldau’nun müziği anlayış biçimine Orpheus mitinin ilham verdiğini biliyor muydunuz?
Hikâyeye göre bir meşe nemfi olan sevgilisi Evridiki’nin ölümünün ardından, ona yeniden kavuşmak için lir çalarak tanrılara seslenen Orfe’ye Hades’ten yanıt gelir; tek bir şart vardır: Yeraltının karanlığından ışığa çıkana kadar sevgilisine bakmamak. Ancak Orfe kendine hâkim olamaz; son anda gözlerini çevirir ve sevgilisini sonsuza dek kaybeder. Brad Mehldau, müzik denen şeyin tam da o bakış ânı olduğunu düşünüyor. “Müzik, başarma ve kaybetme duygusunu aynı anda birbirine bağlıyor.” diyor.