26.06.2018
Yazı: Cem Kayıran
İllüstrasyon: Saydan Akşit
31 Temmuz 1923 günü İstanbul’da dünyaya gelen Ahmet Ertegün, müzik dünyasına kazandırdığı isimler ve kurucusu olduğu efsanevi plak şirketi Atlantic Records’la 20. Yüzyılda müziğe yön veren birkaç ismin arasında yer alıyordu. Hem sayısız yeteneği hem de dünyanın farklı uçlarından müzikal kültürleri global sahneye taşıyan Ertegün’ün hayatından önemli satırbaşları.
*Çocukluk yıllarında babasının diplomatik rolü sebebiyle çeşitli Avrupa metropollerini gezen ve ardından soluğu ABD’de alan Ahmet Ertegün, henüz gençlik yıllarında popüler müzik konusunda bir uzman haline gelmişti. 14 yaşında annesinin hediye ettiği Cootie Williams albümü West and Blues, bu ilginin gelişmesinde önemli rol oynamıştı.
*Abisi Nasuhi’yle günlerini odalarında sevdikleri müzikleri dinleyerek geçiren Ahmet Ertegün, henüz 18 yaşında 50 bin plaktan oluşan bir koleksiyona sahipti. Bu yıllarda Jelly Roll Morton ve Duke Ellington gibi önemli figürlerle arkadaş olan ve müzik sahnesine adımını atan Ertegün, 1947 yılında bir aile dostundan aldığı maddi destekle Atlantic Records’ı kurdu. Müzik sahnesinde kurduğu dostluklar, plak şirketinin ilk anlaşmalarının da kolaylıkla yapılmasına sebep olmuştu.
*Harlemaies'in The Rose of the Rio Grande albümüyle başlayan Atlantic Records serüveni kapsama alanı genişleyerek devam etti. İlk hitini iki yıl sonra yayınlanan Stick Mcghee albümü Drinkin’ Wine Spo-Dee-O-Dee ile yakalayan Atlantic için 1950’li yıllar birçok başarıyı da beraberinde getirdi. Joe Turner’dan Ray Charles’a,Coleman Hawkins’ten Bobby Darin’e uzanan geniş bir skalada albümler yayınlayan Atlantic Records kadrosuna 1959 yılında Arif Mardin de katıldı.
“Atlantic Records'u kurmamızın sebebi, müziklerini beğendiğimiz birkaç şarkıcı ile kontrat imzalamak ve satın almak isteyeceğimiz albümlerini çıkarmaktı. Açıkçası asla çok eğlenceli birşeyler yaparak para kazanabileceğimi düşünmedim. Yanılmış olduğum için çok mutluyum.” – Ahmet Ertegün
*1960’larla birlikte Ahmet Ertegün ve Atlantic Records’ın müzik sahnesindeki rolü çok daha büyük bir hal aldı. Müzik dünyasına kazandırdığı albümlerle “Rock’n’ roll dünyasına yön veren adam” olarak anılmaya başlayan Ertegün’ün keşfettiği ve albümlerini yayınladığı grup ve müzisyenden birkaçının ismini saymak söz konusu söylemin altını dolduracaktır: Led Zeppelin, Frank Zappa, The Rolling Stones, Bee Gees, Eric Clapton, Bette Midler, Stevie Wonder...
*Kariyeri boyunca üç Grammy ödülü kucaklayan Ertegün, 2000 yılında ABD Kongre Kütüphanesi tarafından “Yaşayan Efsane” unvanıyla onurlandırıldı.
*Müzik dünyasındaki atılımları ve yenilikçi hamlelerinin yanı sıra ABD’nin futbola ilgi duymasında da kilit rol oynamıştı Ahmet Ertegün. 1971 yılında New York Cosmos takımını kuran ekipte yer alan Ertegün, dönemin dünya çapındaki yıldızları Pele, Franz Beckenbauer ve Carlos Alberto gibi oyuncuların bu kulüpte forma giymesini sağlamıştı.
*Popüler müziğin geride kalan 100 yılına damgasını vuran birkaç figürden biri olan Ahmet Ertegün’ün hayatına dair yayımlanmış üç kitap bulunuyor. Bunlardan ilki 1989 yılında basılan ilk Ahmet Ertegün biyografisi Music Man: Ahmet Ertegun, Atlantic Records, and the Triumph of Rock'N'Roll. Dorothy Wade ve Justine Picardie tarafından kaleme alınan kitap, söz konusu serüvenin ilk 42 yılını konu ediyordu.
*2001 yılında Welcome Rain Publishers tarafından basılan 528 sayfalık What’d I Say ise, Atlantic Records’ın 50 yıllık macerasını Ahmet Ertegün’ün anlatımıyla okumamızı sağladı. Söz konusu otobiyografik kitap, nadir fotoğraflar ve daha önce hiçbir yerde anlatılmamış rock’n’ roll hikâyeleriyle büyük yankı uyandırmıştı.
*The Last Sultan isimli Ahmet Ertegün biyografisiyse 2012 yılında raflardaki yerini aldı. Özellikle The Rolling Stones hakkında yazdığı kitaplarıyla tanınan Amerikalı yazar Robert Greenfield’ın kaleme aldığı kitaptan Graham Nash’in şu sözleri, Ahmet Ertegün’ün insanlar üzerindeki etkisini tanımlıyor.
“Bu adam duvar kâğıdını döndürüp kendine baktırabilir. Bir odaya girdiği zaman, orada başka kimlerin olduğu hiç önemli değildi. Elvis orada olabilirdi ama herkes Ahmet’e bakardı. Her hangi bir yere girdiği zaman, görkemli, kudretli birinin varlığı hemen belli oluyordu.” –Graham Nash