04.12.2019
1927 yapımı The Jazz Singer; ilk kez görüntü ve sesi bir araya getiren film olmasıyla öne çıkıyor. Film, sinema tarihinde bir mihenk taşı olarak kabul edilirken; 96 dakikalık süresi boyunca müzik ve vitafon teknolojisiyle yaratılan ses efektleri aracılığıyla seyircinin sesli sinemaya tepkisini de bir anlamda ölçüyordu.
Yazı: Hande Sönmez
Kolaj: Sadi Güran
Sessiz filmlerin büyük bir ilgiyle karşılandığı dönemde seyirci ilk kez bir filmde “ses”le karşılaştı. Görüntü ve müziği ilk kez senkronize bir şekilde kullanan The Jazz Singer (1927) isimli bu filmin yapımcılığını Warner Kardeşler; yönetmenliğini Alan Crosland üstleniyordu. Crosland; The Jazz Singer öncesi Warner Kardeşler için aralarında Don Juan’ın da bulunduğu pek çok sessiz film çekmişti ancak yönetmenin tarihe geçişi The Jazz Singer ile oldu. Dönemin en iyi oyuncularından biri olarak kabul edilen ve aktörlük dışında komedyenlik ve şarkıcılık gibi şapkaları da başarıyla taşıyan Al Jolson’ın başrolünü üstlendiği film, şüphesiz ki sinema tarihinde bir kilometre taşı.
The Jazz Singer’ın başlangıcında sarf edilen “Bir dakika bekleyin, daha hiçbir şey duymadınız” sözleri filmin misyonunun ilanı gibi bir işlev de üstlenirken; filmin bu denemesi sinemada sesli döneme geçişe de göz kırpıyordu.
Onur Ödülü Oscar’ı
Oscar Ödülleri’nde o seneye mahsus verilen “Onur Ödülü” kategorisinde ödül kazanan filmde, ailesinin kendisi için uygun gördüğü sinagog şarkıcılığı yerine müzikte kendi yolunu çizmek isteyen Jack’in hikâyesi anlatılıyor. Ailesinden gelen baskıyla hayalleri arasında kalan genç adam, ideallerinin peşinden koşmayı tercih ediyor ve kabaca “olaylar gelişiyor”. Beş nesildir aile geleneği olarak devam ettirilen sinagog baş şarkıcılığı yerine tutku duyduğu caz müziğinin peşinden gidişiyle ailesini terk eden genç adamı zorlu bir yolculuk bekliyor...
The Jazz Singer’ın sinema endüstrisine etkisini kronolojik olarak da görmek mümkün; film 1927 yılında büyük olay yaratıyor. 1927 ve sessiz sinemanın altın yılı olarak değerlendirilen 1928 yılı bu alanda unutulmaz filmlere sahne olsa da 1929 itibariyle Hollywood “sesli filmlere” yumuşak bir geçiş yapıyor ve böylece sinemada her iki anlamda da çoksesli dönem başlamış oluyor.
Sinemanın ilk çağının deyim yerindeyse “bitişine” sebep olan The Jazz Singer; hikâyesi, oyuncuları ve üstlendiği misyonla durduğu yeri sonuna kadar hak eden bir film.